"Üstünlük, ancak takvâ iledir..."
11/12/2019 Çarşamba Köşe yazarı V.T
“Bir Acem'in Arab'a, bir siyahın kırmızıya, bir kırmızının siyaha üstünlüğü
yoktur..."
Ebû Mûsâ el-Medînî hazretleri Şafiî hadîs âlimlerindendir. Hadîs-i
şerîfleri ezberlemekte ve bilmekte, asrının en büyük âlimi olup, “Şeyhülislâm”
lakabı ile tanınırdı. 501 (m. 1108)’de İran’da İsfehan’da doğdu. 581 (m.
1185)’de aynı yerde vefât etti. Buyurdu ki:
Ebû Ümâme’nin rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûlullah efendimiz
(sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Sağda bulunan melek, sol
tarafta bulunan meleğin amiridir. Kul bir iyilik yaptığı zaman, sağ taraftaki
melek sol taraftakine: O iyiliği bu kul için yaz, diye emir verir. O kul kötülük
yaptığı zaman, sağ taraftaki melek sol taraftakine: O kötülüğü onun için hemen
yazma, yedi saat bekle. Belki yaptığı kötülük için istiğfar eder (Allahü
teâlâdan affını ister) der.”
İbn-i Ömer’in rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte; “Dünyâda garip bir
kimse veya bir yolcu gibi ol” buyuruldu.
Abdullah İbni Abbâs bildiriyor ki: Resûlullah, namazda rükû’a eğildiği
zaman mübârek sırtları dümdüz olurdu.
Câbir (radıyallahü anh) şöyle bildirdi:
Resûlullah efendimiz, Veda Haccı’nda iken teşrik günlerinde bize şöyle
buyurdu: “Ey insanlar! Dikkat ediniz! Şüphesiz Rabbiniz birdir. Dikkat
ediniz! Rabbiniz birdir. Bir Acem'in Arab'a, bir siyahın kırmızıya, bir
kırmızının siyaha üstünlüğü yoktur. Üstünlük, ancak takvâ iledir,
yani Allahtan korkup haramlardan sakınmak iledir. Sizin, Allah katında en
üstününüz, takvâsı en çok olanınızdır. Dikkat ediniz, size tebliği mi yaptım
mı?”
İbn-i Mes’ûd (radıyallahü anh) rivâyet etti:
Resûlullah efendimiz buyurdu ki: “Benim sözümü işitip muhafaza
ettikten sonra, işittiği gibi başkalarına nakleden kimsenin, Allahü teâlâ
yüzünü ağartsın. Kendisine bildirilen nice kimseler vardır ki, dinleyenlerden
daha iyi anlayıp öğrenmiş olurlar.”
İmâm-ı Şafiî buyurdu ki: “Rızâya kavuşan ile affedilen bir değildir. Zîrâ
affedilen bir kusurdan affedilmiştir. Rızâya kavuşan ise, bir faziletten rızâya
kavuşmuştur.”
İbrâhim bin Edhem şöyle anlatır: “Âbidlerden biri hastalanmıştı. Bazı
dostlarla onu ziyârete gittik. Âbid üzüntülü ve kederli idi. 'Allahü teâlâ sana
merhamet etsin, niye üzülüyorsun' diye sorduğumda, 'Bu dünyâdan ayrılıp,
kaybettiğim fırsatlardan dolayı âhırette gam, keder, üzüntü çekeceğime
üzülüyorum. Üzüntüm, bu dünyâda gafletle uyuduğum gecelerime, oruç tutmadığım günlerime
ve Allahü teâlânın zikrinden gâfil olduğum saatleredir' dedi.”