Kaybedilen zaman bir daha ele geçmez!..
18/08/2022 Perşembe Köşe yazarı S.A
Zamanı geri
getirebilmek mümkün değil ama ibret almak mümkündür. Zamanı geri getirme
temennisi ise boş bir hayaldir...
İnsanlar geçmiş zamanla ilgili acı ve tatlı hatıraların önünde aciz kaldığını anlar ve hepsinin bir rüyâ gibi geçtiğini hisseder. Ne güzel tarif edilmiş:
"İnsanlar
uykudadır ölünce uyanırlar..."
İmam-ı Gazali
hazretleri buyuruyor ki: "İnsan rüyâ gördüğü zaman onun rüya
olduğunu bilmez, gerçek zanneder. Ta ki uyanıncaya kadar. "Meğer
gördüklerim rüya imiş" der...
Ölünce de dünya
hayatının rüya gibi olduğunu anlar.
Bunun için kıyamet
gününde insanlar dünyada geçirdiği hayatı hayat saymayacak. Fecir Suresi 24.
âyet-i kerimesinde buna işaret buyuruyor:
"Diyecek ki:
Keşke ben hayatım için önceden hazırlık yapsaydım!"
Bu âyet-i kerimeyi
tefsir eden müfessirler dikkatimizi şu noktaya çekiyor: "Buradaki hayatım
için", demiyor "hayatım için" diyor. Bu da dünya hayatını
"hayattan saymadıklarının" en büyük delilidir...
Zamanı geri
getirebilmek mümkün değil ama ibret almak mümkündür. Zamanı geri getirme
temennisi ise boş bir hayaldir. Şair demiş ki:
"Keşke
gençliğimden bir gün olsun geri gelseydi de ihtiyarlığın başıma neler
getirdiğini ona anlatsaydım!.."
Seneler gün gibi
geçiyor ve her geçen gün de bizi kabre bir adım daha yaklaştırıyor. Her gece
yatağa girmeden o günün muhasebesini yapmalıyız. Hata ve kusurlarımızı tespit
etmeliyiz. Günümüzü güzel geçirmiş isek bir sonrakini daha iyi geçirmeye gayret
etmeliyiz. Kötü geçmişse tevbe etmeli ve bir daha hata yapmamaya gayret
etmeliyiz...
Zamanı durdurmak kabil
değildir, çok çabuk geçiyor. Vakit insanın sahip olduğu en değerli varlığıdır.
En kıymetli mücevherden daha değerlidir. Kaybedilen cevahir tekrar alınabilir
ama kaybedilen zaman bir daha ele geçmez...
Her insan için belli
bir ömür tahsis edilmiştir. Bu kısacık ömrüyle yaşadığı ve yaşayacak olduğu
diğer iki hayatını kazanmak zorundadır: Dünya hayatı, kabir hayatı ve
ahiret hayatı...
Bunların en kısası
dünya hayatıdır. En önemli olanı da budur. Çünkü üç hayatını buradan
kazanacaktır.
Çalışacak, kendi
rızkını ve bakmakla mükellef olduklarının rızıklarını helâlinden kazanacak,
daha sonra istese de istemese de gireceği kabrini nurlandırmaya, mamur etmeye
gayret edecek. Kabir hayatı dünya hayatından uzundur, dünyadaki evimizi özenle
rahat edebileceğimiz duruma getirmeden içine girmiyoruz. Girersek rahat
edemeyiz.
Halbuki dünya evimizde
bir gün bile kalıp kalmayacağımız belli değildir. Rahat edemezsek
değiştirebiliriz. Başka bir eve taşınma imkânımız her zaman var.
Lâkin "Ben bu
kabri beğenmedim, burası beni sıkıyor karanlık, beni başka kabre götürün"
desek bize kim kulak verir?
Sonsuz hayatımız olacak olan ahiret hayatımızı da yine burada kazanabiliriz. Henüz fırsat varken vaktimizi iyi değerlendirmeliyiz...