Mi’râc, akıl değil, iman işidir!
19/02/2023 Pazar Köşe yazarı O.Ü
Sual: Mi’râc
hadisesini aklımız almıyor diyenlere, ne demeli, nasıl cevap
vermelidir?
Cevap: Peygamberlik
makamı aklın ve düşüncenin dışındadır, üstündedir. Aklın eremeyeceği,
anlıyamayacağı çok şeyler vardır ki, bunlar Peygamberlik makamında anlaşılır.
Her şey akıl ile anlaşılabilseydi, Peygamberler gönderilmezdi. Mucize ve
keramet de, akıl ile anlaşılamaz, izah edilemez. Bunların hepsi, Allahü
teâlânın sonsuz kudreti ile olmaktadır. Mi’râc da, âdet olan işlerin
aksinedir. Mucizelerin hepsi de böyledir. Bu sebeple imanı olanların,
Mi’râc mucizesine inanması lazımdır. Hazret-i Ebu Bekir, Allahü teâlânın sonsuz
kudretini ve Peygamber efendimizin de, Onun Peygamberi olduğunu iyi anladığı
için, Mi'râcı, herkes inkâr ederken veya tereddüt geçirirken o, hemen ve
tereddüt etmeden tasdik etti ve Sıddîklık makamına yükseldi. Çünkü Mi'râcı
kabul etmek, inanmak, aklın bittiği ve imanın başladığı yerdir.
Resulullah efendimiz, Mekke-i mükerremeden Sidre-tül-müntehâya
kadar, Cebrail aleyhisselam ile birlikte gitti ve Sidrede şaşılacak çok
şeyler gördü. Cennetteki nimetleri, Cehennemdeki azapları gördü. Hadis-i
şerifte;
(Mi’râc
gecesi göğe götürülürken insanlar gördüm. Ateşten makaslarla dudaklarını
kesiyorlar. Bunların kim olduklarını Cebraile sordum. Ümmetinin hatiplerinden,
vaizlerinden, kendilerinin yapmadıklarını yapınız diyenlerdir dedi) buyuruldu.
Resulullah efendimiz, cenâb-ı Hakkın cemalini görmek arzusundan
ve zevkinden, Cennetteki nimetlerin hiçbirine bakmadı. Sidreden ileriye, yalnız
olarak, nurlar arasında ilerledi. Zamansız ve mekânsız olarak, ahirette Allahü
teâlânın görüleceği gibi, anlaşılamayan ve anlatılamayan bir hâlde, Allahü teâlâyı
gördü.
Peygamber efendimize mi’râc gecesi, Cennette nasib olan rü’yet
şerefi dünyaya indikten sonra, dünyanın hâline uygun olarak, kendisine yalnız
namazda müyesser olmuştur. Peygamber efendimiz;
(Namazda,
kul ile Allahü teâlâ arasındaki perdeler kalkar) buyurmuştur.
Bütün bu haberlerin bir kısmı âyet-i kerimelerle, bir kısmı da hadis-i şeriflerle haber verilmiştir. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği bu haberleri kabul etmeyen