Cihâd, kaç türlü yapılır?
20/11/2023 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Abdullah İbn-i Mes’ûd (radıyallahü
anh), Peygamber Efendimize, “Hangi amel, Allahü teâlâya en
sevimlidir?” şeklinde bir suâl sormuştur. Onun verdiği
cevap, kaynaklarda “Allah’a en sevimli amel (veya en
fazîletli amel), vaktinde kılınan namaz, sonra ana-babaya yapılan iyilik, sonra
da Allah yolunda cihâddır” şeklinde zikredilmiştir.
Hem İmâm-ı Birgivî, hem
de Ebû
Saîd Muhammed Hâdimî (rahmetullahi aleyhimâ) buyuruyorlar
ki:
“Cihâd üç
türlü yapılır: Birincisi beden ile yâni her
türlü harb vâsıtası ile yapmaktır. İkincisi, her
türlü neşriyât (basın ve yayın) vâsıtaları ile, İslâmiyet'i
insanlara yaymak ve duyurmaktır. Bu cihâdı İslâm âlimleri
yaparlar. Üçüncüsü ise, duâ ile yapılan
cihâddır. Bu cihâdı yapmaları, bütün Müslümânlara farz-ı
ayndır.”
Resûl-i Ekrem Efendimiz'in, sadece i'lâ-yi
kelimetullah (Allah'ın dînini en üstün kılmak) için savaşanın Allah
yolunda olduğunu bildirmesi, böyle bir kimseyi medhetmek, onu
hakkıyla yapanı müjdelemek ve Allah katındaki mertebesini belirtmek gâyesine
yöneliktir.
Bu
hadîs-i şerîften çıkarılan bazı dersler, ibretler, hükümler
vardır: 1. Dünyâya ve dünyânın geçici arzûlarına gönül
bağlamamak gerekir. 2. Dünyevî
gâyelerle cihâd yapmaktan sakınmak lâzımdır. 3. Allah katında
amellerin makbûl olması, kişinin niyetiyle bağlantılıdır. 4. Birçok
ibâdet ve tâatte olduğu gibi, en fazîletli amellerden olan cihâdda da niyet çok
önemlidir. 5. İhlâs, yani kalbde yer eden hâlis
niyet ve samîmiyet bütün amellerin temelidir. 6. Cihâdın yegâne
gâyesi ve değişmez hedefi, sâdece ve sâdece i'lâ-yi kelimetullah olmalıdır.
Konumuzla ilgili olarak, bir de “Cihâd-ı Ekber” terimi
vardır ki, “En
büyük cihâd; nefsin, insan tabîatının, bedeninin kötü isteklerini yerine
getirmemek için yapılan mücâdele” demektir.
İmâm-ı
Rabbânî’nin (rahmetullahi aleyh) Mektûbât’ında da
zikredilen “Cihâd-ı asğardan (en küçük cihâddan) cihâd-ı ekbere (en
büyük cihâda) döndük” meâlinde bir hadîs-i şerîf vardır.
Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadîs-i
şerîfinde buyurmuştur ki: “Bütün ibâdetlere verilen sevâb,
Allah yolunda gazâya (cihâda) verilen sevâba göre, deniz yanında bir damla su
gibidir. Gazânın (cihâdın) sevâbı da, emr-i ma'rûf ve nehy-i anil-münker sevâbı
yanında denize nazaran bir damla su gibidir.” (Kimyây-ı
Seâdet)
“Emr-i
Ma'rûf” nedir? “Dînde emredilen şeyleri öğretmek,
yaptırmak” demektir. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde
buyuruyor ki (meâlen):
“Ey
mü'min kullarım! Emrettiğim işleri, ibâdetleri yapar ve emr-i ma'rûf ve nehy-i
münker eder iseniz, (günâhlardan, kötülüklerden
alıkorsanız) başkalarının yoldan çıkması size zarar
vermez.” (Mâide sûresi, 108)
Bir hadîs-i şerîfte de, “Birbirinize Müslümânlığı
öğretiniz. Emr-i ma'rûfu bırakır iseniz, Allahü teâlâ en kötünüzü başınıza
musallat eder ve duâlarınızı kabûl etmez” (Mişkâtül-Mesâbîh)
buyurulmuştur.
“Emr-i ma'rûf iki sûretle yapılır. Birincisi, söz,
yazı ve her nevî yayın vâsıtası iledir. İkinci yol, hâl
ile İslâm'ın güzel ahlâkına uyarak, nümûne olmaktır.” (İmâm-ı
Birgivî)