Zaman en büyük sermâyedir
31/12/2019 Salı Köşe yazarı R.A
"İnsanların sahip oldukları,
ama geçtikten sonra bir daha, ebediyyen bulamayacakları en kıymetli sermâye
zamandır."
Zamân nimeti, Allahü teâlânın bizlere en önemli lutuflarından
birisidir. Unutmayalım ki, zaman en büyük sermâyedir. Dünyâ ve âhiret saâdetini
kazanmak, bu sınırlı zamânı iyi kullanmaya bağlıdır.
Bilindiği üzere, akıp giden zamân içerisinde, bize emânet
edilen ömrümüzü tamâmlamaktayız. Her insân, kendisine takdîr edilen ömrü, İlâhî
irâde istikâmetinde geçirmekle mükelleftir. Onun için Sevgili Peygamberimiz,
dün de bahsettiğimiz gibi: “Akıllı kimse [akıllı Müslümân], kendisini
hesâba çekip ölümden sonrası için hazırlık yapan kişidir” buyurmuştur.
Yine Peygamber Efendimiz: “Nasıl yaşarsanız öyle
ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz” buyurmuştur.
Tâbiîn-i kirâmın en önde gelenlerinden, müfessir, muhaddis,
mütekellim, mutasavvıf Hasan-ı Basrî (rahmetullah
aleyh), "Sizin, bugün, parayı sarf ederken gösterdiğiniz hassasiyeti,
Eshâb-ı kirâm (aleyhimür-rıdvân), zamanlarını kullanırken
gösterirlerdi" buyurarak ne kadar önemli bir noktaya dikkat çekmiştir.
“Seyyidü’t-tâife” ve “Seyyidü’t-tâifeteyn” diye
anılan büyük velî Cüneyd-i Bağdadî (kuddise sirruh)
da, "İnsanların sahip oldukları, ama geçtikten sonra bir daha,
ebediyyen bulamayacakları en kıymetli sermâye zamandır" buyurmaktadır.
Büyük âlim Ebû Saîd Muhammed el-Hâdimî de, “geçen zamanı
geri getirmek için bütün sultânlar, pâdişâhlar, krallar yani devlet
başkanlarının tamâmı bir araya gelseler ve bütün hazînelerini de harcasalar,
yine de geri getiremezler” demiştir.
Silsile-i aliyye büyüklerinden Ubeydullah-ı
Ahrâr (kuddise sirruh) da, "Tasavvuf, ehemmi mühimme tercîh
etmektir. Vakti en değerli olan şeye sarf etmektir" buyurmaktadır.
İmâm-ı Rabbânî müceddid-i elf-i sânî Ahmed Fârûkî
Serhendî (rahmetullah aleyh) ise, "Vakit keskin bir kılıç
gibidir. Mühim işleri bugün yapmalı, mühim olmayanları yarına
bırakmalıdır" buyurmuştur.
Malûm olduğu üzere, İslâmiyette, güneş yılının ayları içinde
sayılı herhangi bir mübârek gün yoktur. Meselâ, Martın (20.)
"Nevrûz" denilen günü ve Mayısın (6.)
"Hıdrellez (veya Hıdırellez)" günü ve Eylülün (20.)
"Mihricân" günü, bazı ülkelerde mübârek sayılıyorsa da,
Müslümânlıkta, bu günlerin diğer günlerden farklı bir değeri yoktur. Noel
günü ve gecesi de böyledir.
Doğum günü ve mübârek geceler, hep hicrî yıl ile kutlanır.
Bütün ibâdetlerde ve dînî faâliyetlerde de kamerî aylar esas alınır.
İslâmiyet, Müslümânların, îmânlarında ve ibâdetlerinde,
Müslümân olmayanları taklit etmelerini, onlara benzemelerini, onların dînlerinin
ve ibâdetlerinin alâmeti olan şeyleri yapmalarını ve kullanmalarını yasak
etmiştir.
Fakat İslâm dîninde, kâfirlerden her kavmin, her memleketin
âdeti olarak yaptıkları ve kullandıkları şeylerden, harâm olmayıp, insanlara
faydalı olanları yapmak ve kullanmak günâh değildir; onların kullanılmasında
dînen herhangi bir mahzur yoktur.