Taşkent'ten doğan güneş Ubeydüllah-i Ahrâr
01/04/2023 Cumartesi Köşe yazarı A.D
Ubeydüllah-i Ahrâr hazretleri, Türkistan'ın büyük
velilerindendir. Asıl adı "Ubeydüllah bin Mahmûd bin Şehâbüddîn"dir.
Silsile-i aliyyenin on sekizincisidir. 1403 yılında Taşkent'te doğdu. 1490’da
Semerkant'ta vefat etti. Kabri oradadır. Ya'kûb-i Çerhî hazretlerinin
talebesi, Mevlânâ Hâce Muhammed Zâhid hazretlerinin ise üstâdı idi. Müslümânların
göz bebeğidir. Zâhirî ve bâtınî ilmlerin hazînesi idi... Doğumundan
itibaren üstün halleri görüldü. Annesi nifastan temizlendikten sonra emmeye
başlamıştır. Yüzünde öyle bir nur parlardı ki, görenler hayran kalıp, ona dua
ederlerdi. Dilinden Allahü teâlânın ismi hiç düşmezdi...
Tasavvufta yüksek derecelere kavuştuktan sonra, helal kazanmak
için tarımla meşgul oldu. Kısa zamanda zengin oldu. 1.300'den fazla çiftliği
vardı. Her birinde üç bin amele çalışırdı. Allahü teâlâ onun mahsulüne öyle bir
bereket verdi ki, her yıl 800 bin batman [700 ton] zahire uşur verirdi.
Ambarlarına konulan mahsul, çıkardıklarında, koyduklarından fazla geliyordu.
Kendisi bu konuda; "Bizim malımız, fakirler içindir. Bunca malın hassası
işte bu noktadadır" buyururdu.
Bu talebesi anlatır:
Seferde idik. Gece yarısı bana "Hemen kalk, eşyalarını topla ve derhal
dışarı çık!" buyurdu ve kendisi de çıktı. Bu çevrede olanları da uyandır.
Beni takip edin" dedi. Bir tepeye doğru yürüdü, biz de hemen toparlanıp
onu takip ettik. Tepeye çıkınca, durdu. Biz de yanında durduk. Bir kısmı da,
gelmemişti. Biz tepede iken, birdenbire korkunç bir sel geldi. Önüne gelen
ağaç, kaya, duvar, ne varsa süpürüp götürüyordu. Ayrıldığımız ev de sel suları
içinde kalmış, gelmeyenler de sele kapılmıştı. Sele kapılmaktan kurtulanlar,
Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerinin bu kerametini görerek, onun büyük bir veli
olduğunu bir kere daha anlamış oldular.
Bu mübarek zat buyurdu ki:
"Eğer biz şeyhlik yapsaydık, zamanımızda hiçbir şeyh
kendisine talebe bulamazdı. Fakat bize başka iş emredildi. Bizim işimiz,
Müslümanları zulümden korumaktır."
“Kalbin kararmış olmasının alameti, günahlardan, üzüntü duymaması, günahta
ısrar etmesidir. İşlediği günahlardan dolayı kalbi o kadar kararır ki, artık
nasihat tesir etmez, gafletten uyanmaz."
"Tasavvuf, herkesin yükünü çekmek ve kimseye kendi yükünü çektirmemektir."
"Belalara sabretmek hatta şükretmek gerekir. Çünkü, Allahü teâlânın
birbirinden acı belaları vardır."
"Bütün kerametleri bize verseler, fakat itikadımız Ehl-i sünnet değilse,
hâlimiz haraptır. Eğer bütün haraplıkları, çirkinlikleri verseler itikadımız
Ehl-i sünnet ise, hiç üzülmemeliyiz."