"Hanımım olmayı kabul ettin mi ey Sultan kızı?"
06/08/2021 Cuma Köşe yazarı A.D
Zamanın Sultanı, bir
köyde Abdullah el-Acemî'yle tanıştı ve ona "Kızımı seninle nikâhlamak
isterim. Ne dersin?" diye sordu...
Şeyh Abdullah el-Acemî
hazretleri, üstün hâller ve kerâmetler sâhibi bir zâttı. Haleb civârında
bir köyde ikâmet ederdi. Bağ ve bahçelerde çalışırdı. 1242 (H. 640)
senesinde vefât etti.
Bir gün, zamanın
sultanı Melîk Zâhir Mücirüddîn, Abdullah el-Acemî hazretlerinin köyüne
gitmişti. Onun, kim olduğunu bilmeden bir bahçe içinde görüp şöyle dedi:
-Ey Genç! Bize tatlı
bir nar getir!
O mübarek de
çalıştığı bahçedeki nar ağacından bir tane koparıp götürdü. Melik
kesip tadına baktı ve;
-Bu nar ekşi sen nasıl
bekçisin, narın ekşisini tatlısını ayırt edemiyor musun? dedi.
Abdullah el-Acemî
kendisine âit olmayan meyvelerden hiç yemediği için, ekşisini tatlısını
bilmiyordu. Melîkin sözleri üzerine hem üzüldü hem de mahcup oldu. Gidip
bir ağacın altında iki rekat namaz kılıp şöyle duâ etti:
"Yâ Rabbî!
Melîk'e ikram etmem için bana hangi narın tatlı olduğunu bildir!"
Onun namaz kılışını ve
duâ edişini seyreden Melîk Zâhir, hayretinden atın üstünde donakalmıştı. Çünkü
ağaçlar da onunla secdeye gidiyorlardı. Hayretle; "Demek bu genç keramet
ehli!" diyerek atından indi ve onun ayaklarına kapanmak istedi.
O mübarek
ise geri çekilerek böyle yapmasına mâni oldu. Melik;
-Namaz kılarken bütün
ağaçlar seninle birlikte secdeye kapandılar. Sen mübârek bir
kimsesin, dedi. Abdullah el-Acemî;
-Siz hâyâl görmüşsünüz
Melikim!
-Hayır! Vallahi gerçek
gördüm. Biz Melîk değil sizlerin hizmetçisiyiz...
Bu konuşmalardan sonra
Melîk Zâhir ona duyduğu yakınlığı daha da artırmak istedi:
-Benim edepli ve sana
lâyık bir kızım var. Onu size nikâhlamak isterim.
-Efendim ben, malı
mülkü olmayan, bir garibim, cevabını verdi.
Fakat Melîk niyetinde
kararlı ve çok ısrarlı idi. Saraya gidip durumu hanımına ve kızına da anlattı.
Onlar da memnun olup, hemen çeyiz düzdüler. Sonra, nikâhı kıyıp, kızını
develer yükü çeyizle gönderdi.
Düğün alayı Abdullah
el-Acemî'nin köyüne yaklaşınca haberciler durumu kendisine bildirdiler. O
da düğün alayını karşıladı. Sultanın kızını bir deve üstünde tahtırevan
içinde görünce yaklaşıp;
-Ey Sultan kızı! Benim
hanımım olmayı mâdemki kabul ettin, şimdi senden bazı isteklerim var!
-Buyurun, dinliyorum
efendim!
-Üzerinde bulunduğun
deveden hemen in ve üzerindeki o süslü elbiselerin yerine benim vereceğim şu
sâde elbiseyi giy. Sonra şuradaki bahçıvan evine gir!
Kız, isteğini memnuniyetle yerine getirdi. Mesut bir hayat sürdüler...