Hayatımızın sonu küfür olmasın!
29/06/2022 Çarşamba Köşe yazarı H.Y
Ebû Saîd Abdullah,
İbn-üs-Sakkâ ve Seyyid Abdulkâdir-i Geylânî ilim öğrenmek için Bağdat'a
geldiler...
İbn-i Hacer-i Mekkî
hazretlerinin (Fetâvâ-i Hadîsiyye) isimli eserinde anlatılıyor:
“Ebû Saîd Abdullah,
İbn-üs-Sakkâ ve Seyyid Abdulkâdir-i Geylânî ilim öğrenmek için Bağdat'a
geldiler. Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri o zaman çok gençti. Evliyânın
büyüklerinden Yûsuf-î Hemedânî hazretlerinin, Nizâmiyye
Medresesinde vaaz ettiğini duymuşlardı. Bunlar, onu ziyâret etmeye karar
verdiler. İbn-üs-Sakkâ; “Ona bir soru soracağım ki cevâbını
veremeyecek” dedi. Ebû Sâid Abdullah; “Ben de bir soru
soracağım. Bakalım cevap verebilecek mi?" dedi. Küçük yaşına rağmen büyük
bir edeb timsâli olan Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri de,
“Allah korusun. Ben nasıl soru sorarım. Sadece huzurunda beklerim, onu görmekle
şereflenir, bereketlenirim” dedi...
Nihayet Yûsuf-i
Hemedânî'nin "rahmetullahi aleyh" bulunduğu yere vardılar. O anda
orada yoktu. Bir saat kadar sonra geldi. İbn-üs-Sakkâ'ya dönerek;
“Yazıklar olsun sana, ey İbn-üs-Sakkâ! Demek bana, cevâbını bilemeyeceğim sual
soracaksın ha! Senin sormak istediğin sual şudur. Cevabı da şöyledir. Ben
görüyorum ki, senden küfür kokusu geliyor” buyurdu.
Sonra Ebü Said
Abdullah'a dönerek; “Sen de bana bir sual soracaksın ve bakacaksın ki, ben
o sualin cevabını nasıl vereceğim. Senin sormaya niyet ettiğin sual şudur ve
cevabı da şöyledir. Fakat sen de edebe riayet etmediğin için, ömrün hüzün ile
geçecek” buyurdu.
Sonra Abdulkâdîr-i
Geylânî'ye "rahmetullahi aleyh" döndü. Ona yaklaştı ve
Ona; “Ey Abdülkâdir! Bu edebinin güzelliği ile Allahü teâlâyı ve
Resulünü razı ettin. Ben senin Bağdat'ta bir kürsîde oturduğunu, çok yüksek
bilgiler anlattığını ve; (Benim ayağım, bütün evliyanın, boyunları
üzerindedir) dediğini sanki görüyor gibiyim ve ben yine senin, zamanındaki
bütün evliyâyı, senin onlara olan yüksekliğin karşısında boyunlarını eğmiş
hâlde olduklarını görüyor gibiyim” buyurdu ve sonra gözden kayboldu. Kendisini
bir daha göremediler...
Aradan uzun seneler
geçti. Hakikaten Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri yetişti!
Zamanında bulunan evliyanın en üstünü, baş tâcı oldu. Öyle yüksek derece ve
makamlara kavuştu ki, insanlardan ve yüksek zâtlardan herkes gelerek, mübârek
sohbetlerinden istifade ederlerdi...
Bir gün yüksek bir
kurside oturuyor, vaaz ediyordu. Buyurdu ki; "Benim ayağım, bütün
evliyânın boyunları üzerindedir." Zamanında bulunan bütün evliyâ, onun
kendilerinden çok yüksek olduğunu bilirler ve üstünlüğü karşısında boyunları
eğik olurdu. "Bunlar meydana çıktıkça, Yûsuf-i Hemedânî hazretlerinin
senelerce önce kerâmet olarak haber verdiği hâller anlaşılıyordu...
İbn-üs-Sakkâ'ya gelince, o Yûsuf-i
Hemedânî ile aralarında geçen o hâdiseden sonra, dînî ilimlerle meşgûl oldu.
Çok güzel konuşurdu. Şöhreti zamanın sultanına ulaştı. O da bunu elçi olarak
Bizans'a gönderdi. Hristiyanlar buna çok alâka gösterdiler. Nihayet, onların
yalanlarına aldanarak Hıristiyan oldu.
Bu hâdiseyi anlatan
zât diyor ki; "Bir gün onu gördüm. Hastaydı, ölmek üzereydi. Ben yüzünü
kıbleye döndürdüm. O başka tarafa çevirdi. Tekrar kıbleye döndürdüm. O tekrar
başka tarafa çevirdi ve böylece öldü."
Ebû Saîd Abdullah'a gelince, Onun hayatı sıkıntılarla geçti ve ömrünü öyle tamamladı...