Türkistanlı Fatma'nın evliliği...
24/02/2021 Çarşamba Köşe yazarı H.Y
İlmi ve güzelliği dillere destan olan Fâtıma-i fakîhe, büyük
âlim Alâüddîn-i Semerkândî’nin kızı, Alâüddîn-i Kâşânî’nin
hanımıdır...
Evlat hakları -8-
Kâşân, Türkistan’da Seyhun Nehri'nin kuzeyindeki Fergana bölgesinde bulunan
Şâş’ın arkasında, sağlam bir kalenin de bulunduğu büyük ve güzel bir beldedir.
Çeşitli harpler, bu şehri harabeye çevirmiştir. Alâüddîn-i Kâşânî,
bu beldede doğup yetiştiği için oraya nisbetle Kâşânî denildi. “Kâsânî” de
denilmektedir. Hocası Alâüddîn-i Semerkândî’nin “Tuhfe” kitabını
şerh ederek, “Bedâyi’-üs-sanâyı’ fî tertîb-iş-şerâyi” adını
vermiştir. Hocasının kızı Fâtıma-i fakîhe ile evlenip, onun
dâmâdı oldu. Çok yer dolaştı. Bir ara Konya’da bulundu. Sonra Haleb’e gidip
yerleşti. Orada Halâviyye Medresesi’ne müderris tayin edilip ders okuttu.
Hanımı, kendisinden önce vefât etti. Kâşânî de, m. 1191 senesi receb ayının
onunda, İbrâhim sûresini okumakta iken, yirmiyedinci âyet-i kerîmeye gelince,
rûhunu teslim edip rahmet-i ilâhiyyeye kavuştu. Halîl İbrâhim “aleyhisselâm”
makamında bulunan hanımının kabri yanına defnedildi. Haleb’in dışında bulunan
kabirleri çok güzel ve latîf bir ziyâretgâhtır.
Alâüddîn-i Kâşânî’nin hanımı Fâtıma-i fakîhe, büyük fıkıh âlimi Alâüddîn-i
Semerkândî’nin kızıdır. İlminin, ahlâkının ve cemâlinin güzelliği her
yere yayılmış, babasının yazdığı “Tuhfet-ül-fukahâ” kitabını
ezberlemişti. Onunla evlenmek için, çok fakîhler talip olmuşlardı. Hattâ Türk
sultanlarından da teklif gelmişti. Hiçbirine vermedi. O sırada Alâüddîn-i
Kâşânî, Alâüddîn-i Semerkândî’ye gelip fıkıh öğrenmeye başladı. O da,
onunla meşgûl oldu. Bütün eserlerini okutup ezberletti. Usûl ve füru’
ilimlerinde emsalleri arasında çok yükseldi. Hocasının “Tuhfe” kitabını
şerh ederek ona takdim etti. Hocası tarafından çok beğenildi. Hocası, bundan
ziyadesiyle memnun kalmıştır. Bunun mükâfatı olarak, kızı Fâtıma-i
fakîhe ile onu evlendirdi. Hanımı, nikâhının mehri olarak bu
kitabın şerhini kabul etti. Başka bir şey istemedi. Bundan dolayı asrındaki
büyük fıkıh âlimleri, onun için “Tuhfe’sini şerh etti, kızını aldı” dediler.
Alâüddîn-i Kâşânî, hanımı Fâtıma-i fakîhe ve babası Alâüddîn-i
Semerkândî, üçü de aynı zamanda fetvâ verirlerdi. Bir evde üç müftî
olup, her birinin fetvâsı çok yere yayılmıştı. İbn-ül-Adîm, onun
hakkında diyor ki: “Benim babam, Fâtıma-i fakîhe’nin Hanefî mezhebinin
mes’elelerine vâkıf olduğunu ve mezhebi çok iyi naklettiğini, çok defa o,
kocası Alâüddîn-i Kâşânî’nin fetvâlarındaki noksanlıkları gösterdiğini ve
kocasının da, onun re’yine rücû ettiğini bildirdi. Kocası, ona çok hürmet
ederdi. İlk defa, babası ve kendisi tarafından imza edilen fetvâlar çıkardı.
Evlenince de, her üçünün imzası ve el yazısı bulunan müşterek fetvâlar
çıkardılar.”
Halep şehrindeki Halâviyye Medresesinin fakîhlerinden birisi olan Dâvûd bin Ali diyor ki: “Ramazân-ı şerîfte, fakîhler için iftar yemeği vermeyi ilk olarak âdet hâline getiren Fâtıma-i fakîhe’dir. Kolundaki iki bileziği çıkarıp sattığını öğrendik. Aldığı paralarla yiyecek satın alıp, her gece fukahâya (fıkıh âlimlerine) yemek verdi. O zamandan bugüne kadar, o hâl ve âdet devam edip gelmektedir.”