"Her akıl sahibinin îmân etmesi lâzımdır..."
26/03/2025 Çarşamba Köşe yazarı V.T
“İnanmamak için elinde senedin, vesîkan var mı? Hangi ilim, hangi fen
inanmana mâni oluyor?”
İbnü’n-Nefis Sülemî hazretleri fıkıh ve hadîs
âlimidir. 570 (m. 1174) senesinde Bağdad’da doğdu. 618 (m. 1221) senesinde
Horasan’da şehîd oldu. Birçok hadîs âliminden hadîs-i şerîf dinledi. Hadîs-i
şerîf öğrenmede çok gayret sarf etti. Bu ilimde yüksek derecelere kavuştu.
Fıkıh ilminde de söz sahibi idi. Hanbelî mezhebinin fıkıh bilgilerini çok iyi
bilirdi. Hılâf (mukayeseli hukuk) ilminde de âlim olup, edebiyat ilmine de
vâkıf idi. Bir dersinde şunları anlattı:
Îmânı olmayan kimsenin sonsuz olarak Cehennem ateşinde
yanacağını Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz haber verdi. Bu
haber elbette doğrudur. Buna inanmak, Allahü teâlânın var olduğuna, bir
olduğuna inanmak gibi lâzımdır...
Sonsuz olarak ateşte yanmak ne demektir? Herhangi bir
insan sonsuz olarak ateşte yanmak felâketini düşünürse, korkudan aklını
kaçırması lâzım gelir. Bu korkunç felâketden kurtulmak çâresini arar. Bunun
çâresi ise, çok kolaydır. “Allahü teâlânın var ve bir olduğuna ve Muhammed
aleyhisselâmın O’nun son peygamberi olduğuna ve O’nun haber verdiği şeylerin
hepsinin doğru olduğuna inanmak” insanı bu sonsuz felâketten kurtarmaktadır.
Bir kimse ben bu sonsuz yanmaya inanmıyorum, bunun
için böyle bir felâketten korkmuyorum, bu felâketten kurtulmak çâresini
aramıyorum derse, buna deriz ki: “İnanmamak için elinde senedin, vesîkan var
mı? Hangi ilim, hangi fen inanmana mâni oluyor?” Elbet vesîka
gösteremeyecekdir. Senedi, vesîkası olmayan söze ilim, fen denir mi? Buna
zan ve ihtimâl denir. Milyonda, milyarda bir ihtimâli olsa da, “Sonsuz olarak
ateşte yanmak” felâketinden sakınmak lâzım olmaz mı? Az bir aklı olan kimse
bile böyle felâketden sakınmaz mı? Sonsuz ateşte yanmak ihtimâlinden kurtulmak
çâresini aramaz mı?..
Görülüyor ki, her akıl sahibinin îmân
etmesi lâzımdır. İmân etmek için vergi vermek, mal ödemek, yük taşımak, ibâdet
zahmeti çekmek, zevkli, tatlı şeylerden kaçınmak gibi sıkıntılara katlanmak
lâzım değildir. Yalnız kalb ile, ihlâs ile, samimî olarak inanmak kâfidir. Bu
inancını, inanmayanlara bildirmek de şart değildir. Sonsuz ateşte yanmaya
inanmayanın, buna çok az da bir ihtimâl vermesi, zannetmesi akıl icâbıdır.
Sonsuz olarak ateşte yanmak ihtimâli karşısında, bunun yegâne ve
kati çâresi olan “Îmân” nimetinden kaçınmak, akılsızlık, hem de çok büyük
şaşkınlık olmaz mı?
