Balık ve kılçık
15/11/2018 Perşembe Köşe yazarı A.U
Mısır evliyâsından Seyyid Ahmed Bedevî hazretlerinin vefatından sonra Ebül Kays bin Ketîle adında bir âlim Mısır'dan çıkıp Seyyid Ahmed Bedevî hazretlerinin medfun olduğu yere gelmişti.
Gerçi bu zâtın nâmını işitmişti.
Ama bilmiyordu üstünlüğünü.
İnsanların onun türbesine karşı gösterdiği büyük ilgiyi görünce hayretine gitti bu hâl!
Kendi de ilim sâhibiydi...
Oranın halkını toplayıp;
“Ey insanlar! Bu zâta bu kadar ilgi ve iltifat niye? Bu zâtı ben de tanıyorum. Ama lüzumundan fazladır sizin bu ilginiz” dedi.
Onlar bu âlim için “yabancıdır” deyip üstünde pek durmadılar.
Evlerine götürdüler...
Yemek ikrâm ettiler.
Sofrada balık da vardı.
Adamcağız balığı yerken boğazına bir “kılçık” takıldı. Öyle ki; ne ileri gidiyordu, ne de geri. Ne kadar uğraştılarsa da çıkmadı kılçık.
Izdırabı günbegün artıyordu.
Ama hiç kimse çâre bulamadı.
Yemek ve içmekten de kesildi.
Hiç böyle bir “dert” gelmemişti başına.
Kendi kendine; "Ben o zâta sû-i zanda bulundum. Bunun için bu geldi başıma" diye düşündü...
Koştu mübârek türbesine.
İki diz üzerine edeple oturdu.
Yasin-i şerîfi okumaya başladı.
Yarısına gelmemişti ki, bir gıcık geldi boğazına.
Ve kuvvetle öksürdü. O öksürükle fırlayıp çıktı kılçık. Yasin-i şerîfi tamamladı. Ve gönderdi mübârek ruhuna...