Bir sene daha rüzgâr gibi geçti
29/12/2022 Perşembe Köşe yazarı S.A
M. Said Arvas Hocadan Hatıralar...
Ömür takvimimizden bir yaprak
daha düşmek üzere... Bırakın seneleri, nefeslerimiz sayılı, öyle bir hayat
yaşıyoruz ki; her an bir nefes daha azalıyor...
Geçirdiğimiz
yılda iyi ve yararlı işler yaptıysak onları bu yeni yılda artırmaya
çalışmalıyız, "Nasıl daha başarılı olabilirim,
nasıl daha çok güzelliklere imza atabilirim" düşüncesi
bizde hâkim olmalıdır.
Hatalarımızı
da tespit etmeliyiz, onları bir daha hiç yapmamaya veya çok daha az
yapmaya şartlanmalıyız. Yeni yıl böyle kutlanır. Yoksa, içki içmek, çam
devirmek, evleri "Noel Ağacı" ile
süslemek çılgınlıktan başka bir şey değildir... Her yıl, aralık ayının son
haftasında, bizimle aynı adı taşıyan birçok insanın, çocuklarının ellerinden
tutarak, çarşıda pazarda çam ağacı aradığını, "Noel Baba"lı
kartpostallar satın aldığını, irili ufaklı hediye paketleri hazırladığını
üzülerek görüyoruz.
Son haftada hindi satışlarının
büyük marketlerde hangi boyutlara vardığını herkes biliyor. Hele içki
tüketimi...
Her milletin kendilerine mahsus
âdet ve ananeleri vardır. Dînî vazifeleri mevcuttur. Kendi inançlarının
vecibelerini bırakıp, kendi örf ve âdetlerini terk eder, başka milletlerin âdet
ve ananelerine uyarsa kendisine olan güvenini kaybeder. Taklidine çalıştığı
insanları "kutsal" kabul eder. Bu da toplumda telafisi mümkün olmayan
yaraların açılmasına sebep olur. O millet, artık yok olmuş demektir. Kendisine
güveni olmayan bir pehlivan, bir çocukla güreşirse kaybeder.
Bir adam
çocuğuna dese ki: "Bak yavrum şu çocuk nasıl
giyiniyorsa sen de öyle giyin. Nasıl oturuyorsa öyle otur, nasıl yemek yiyorsa
sen de öyle ye. Hatta dikkat et, çatalı hangi eline, bıçağı hangi eline
alıyorsa sen de aynen öyle yap!.." Bunları duyan
çocuk şöyle düşünmez mi?: Biz yemek yemesini bile bilmiyormuşuz, babam da
bilmiyor, bilseydi, babam o çocuğu değil de kendisini örnek gösterirdi...
Şimdi
söyleyin Allah aşkına! Bu çocukta kendine güven diye bir şey kalır mı? Daima
kendisini bir "hiç" olarak
görür ve ömür boyu taklitçilikten, kendisine güvensizlikten başka bir şey
yapamaz. Bu da, bir milletin örf ve âdetleriyle beraber erimesi ve yok olması
demektir.
Bir madde, bir sıvının içinde
erimiş ve kaybolmuşsa, meselâ; şeker veya tuz suda erimiş ve yok olmuşsa, onu
bazı kimyevi müdahalelerle tekrar çıkarmak mümkündür. Fakat bir millet
erimişse, onu, hiçbir kimyevi müdahale tekrar ortaya çıkaramaz!..
Bir millet için bundan daha büyük
bir zarar, daha korkunç bir tehlike olabilir mi?..
.....
(NOT: Bu yazı 27 Aralık 2018'de yayınlanmıştır...)