Damatların, camilerde seçildiği zamanlar...
10/02/2021 Çarşamba Köşe yazarı H.Y
Şâh Şücâ-i Kirmânî, takvâ ehli bir damat arıyordu... Nihâyet
câmide bir genç gördü. Namazını tâdil-i erkânla kılıyordu...
Evlat hakları -6-
Büyük velîlerden Şâh Şücâ-i Kirmânî hazretleri, Kirman
Padişahının oğlu idi. 889 senesinde vefât etti. Bu zâtın, sâliha bir
kızı vardı. Kirman vilâyetnin en güzel kızıydı. Edep ve takvâ sâhibesiydi.
Çok da isteyeni vardı. Ama babası kimseye vermiyordu. Zîra takvâ ehli bir damat arıyordu.
Nihâyet câmide bir genç gördü. Namazını tâdil-i erkânla kılıyordu. Bu hâli
çok hoşuna gitti. Onu, gıbta ile seyretti. Namazı bitince, yanına gitti.
Aralarında şöyle konuştular: “Selâmün aleyküm evlât.” “Aleyküm
selâm bey amca.” “Evli misin evlâdım?” “Hayır efendim,
bekârım.” “Bak ne diyeceğim... Hem güzel, hem de takvâ sâhibi bir kız
olsa, onunla evlenir misin?”
Genç, şaşırdı birden. “Şey, bilmem ki, hiç düşünmedim.” “Düşün
öyleyse.” “Amca, bana kim kız verir ki?” “Neden
oğlum?” “Ne bileyim, hiç dünyalığım, param-pulum yok da
ondan.” “Olmasın, dünyalık çok mühim değil.” Delikanlı
iyice meraklanmıştı. Sordu hemen: “Kim bu kız bey amca?” “Benim
kızım, hem güzel, hem takvâ ehli, onu sana vermek istiyorum.”
Genç sevindi tabii: “Bilmem ki, siz istedikten sonra...” Büyük zât
buyurdu ki: “Tamam evlât, mübârek olsun.” Tezinden nişan,
düğün yapıldı. Çabucak evlendiler. Ve mesut bir hayat yaşadılar...
***
10 Şubat, gazetemizin kurucusu Merhum Enver Ören Ağabey'in
doğum yıl dönümüdür. Bugün, bu vesileyle onun hocasına nasıl damat
olduğunu; kendisinden dinlediğimiz gibi nakletmeye çalışalım inşallah:
-Kuleli Askerî Lisesinde talebe idim. Bir gün Kimya Hocamız olan Hüseyin
Hilmi Işık Efendi, bir dersimizden sonra hepimize “Beylerbeyi
Camii'nde Fahri Hoca var. Cumartesi günleri saat dörtte vaaz verir. Gidin,
dinleyin” dediler. Sınıf arkadaşımız Erol Güzey ile
beraber gittik... Mektebden bizden başka kimse gelmemişti. O gün hoca yoktu.
Camide Mevlid-i şerif okundu. Mevlidi dinlerken ağladım... Mevlid bitti,
camiden çıktık. Otobüs durağında beklerken, bir Osmanlı hanımefendisi vakarla
önümüzden geçti...
Birkaç gün sonra İsmail Silleli Ağabey geldi. Yaka
numarası 1034 olan talebeyi sordu. O da bendim. “Seni
Hilmi Hocamız evine çağırıyor” dedi. Meğer bizim gördüğümüz Osmanlı
hanımefendisi, Hocamızın refikası “Sîret Hanımanne” imiş.
Mevlidde benim ağladığımı görmüş. Yaka numaramı almış, hocamıza söylemiş.
Hocamız da bunun üzerine bizi eve getirmesi için İsmail Silleli Ağabeye
vazîfe vermiş. Bana, “Evi, Zeki Ağabey biliyor, seni götürsün”
dedi. Beraber gittik...
Evde dört-beş yaşlarında küçük bir kız çocuğu vardı... Hocamız çay
ikrâm etti. Mektûbât-ı Rabbânî’den okudular...
Ertesi gün İsmail Silleli Ağabey dedi ki: “Sen zamanı gelince orada gördüğün kızla evleneceksin!” Güldüm geçtim... Fakat yıllar sonra dediği gibi haneye Damat oldum...