Bidat sahibinin tövbesi ve ibâdeti kabul olmaz!

11/02/2021 Perşembe Köşe yazarı V.T

İbâdette bir bidati yapmak, bir sünneti terk etmekten daha fenâdır!..

 

Ziyâüddîn Ömer Mevsılî hazretleri Hanefî fıkıh âlimidir. 557’de (m. 1161) Musul'da doğdu. Bağdat'a giderek büyük fıkıh âlimlerinden ilim tahsil etti. Sonra Şam’a giderek talebe yetiştirdi. 622 (m. 1225)’de orada vefat etti. Bir dersinde buyurdu ki:

Taberânî’deki bir hadîs-i şerîfte; “Bidat sahibi bidatinden vazgeçinceye kadar, Allahü teâlâ tövbesini kabul etmez” buyuruldu. Her günahtan sonra tövbe etmek lâzımdır. Tövbenin doğru olması için, üç şart vardır: Günaha son vermek, yaptığına pişman olmak ve bir daha hiç yapmamaya azmetmek, karar vermek. Eğer kul hakkı da varsa, hakkını ödeyip, helâlleşmek de lâzımdır. Bidat sahibi demek, bir bidati meydana çıkaran veya çıkmış bir bidati yapan demektir. Bidat demek, dinde bulunmayan bir inanışı, bir işi, bir sözü veya ahlâkı, sonradan ortaya çıkarmak veya dinde sonradan ortaya çıkmış böyle bir bozukluğu yaymak ve bundan sevap beklemek demektir.

İbn-i Mâce’nin bildirdiği hadîs-i şerîfte; “Bidat sahibi bidatinden vazgeçmedikçe, Allahü teâlâ onun hiçbir ibâdetini kabûl etmez” buyuruldu. Dinden olan bir inanışı, ibâdeti, sözü veya bir huyu değiştiren bir kimsenin, dinde reformcunun, doğru olan ibâdetleri dahi kabul olmaz. Yani ibâdetin faydalarından mahrûm kalır. Bu bidatten vazgeçmesi lâzımdır.

İbâdette bir bidati yapmak, bir sünneti terk etmekten daha fenâdır. Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnet-i seniyyesini sevmek ve O’nun mübârek sözleri olduğu için hadîs-i şerîfleri okumayı istemek, O’nu sevmenin alâmetlerindendir. Çünkü îmânın tadı kalbine girmiş olan bir kimse Allahü teâlânın veya Resûlullahın kelâmından bir harf işittiği zaman, ruhu ve kalbi ondan zevk alır. Bu mübârek kelime o kimseyi zerrelerine kadar kuşatır. Onun vücudundaki her kıl bir kulak, her zerre bir göz olur. Böylece o kimsenin kalbi nurlanır, sırrı parlar.”

Hadîs-i şerîfte; “Beni seven, Cennette benimle beraber olur” buyuruldu. Yanî Resûlullahın sevgisi o kimseyi Allahü teâlânın rızâsına ve ebedî nimetlere kavuşturur. Yine hadîs-i şerîfte; “Kişi sevdiği ile beraberdir” buyurulmuştur. Ancak seven ile sevilen kimselerin dereceleri ve âhiretteki mükâfatları eşit olmaz. Bunlar herbirinin durumuna göre farklıdır. Ancak Resûlullahı (aleyhisselâm) seven, O’nun derecesine muttali” olur. O’nu görür ve ziyâret ederse de yine her biri kendi derecesindedir.