Arabistân'da şairlik en yüksek derecede idi...
10/02/2021 Çarşamba Köşe yazarı V.T
Arabistân yarımadasında, şairler, şiirlerinin belâgatları ile birbirlerine
övünürlerdi.
Abdullah Kaffâl hazretleri Horasan’da yetişen Şafiî mezhebi fıkıh
âlimlerinin büyüklerindendir. 327 (m. 939) senesinde Türkistan’da Merv’de
doğdu. 417 (m. 1026)’da İran’da Sicistan’da vefât etti. Bir dersinde
buyurdu ki:
Kur’ân-ı kerim mucizdir. Muciz demek; bir zamanda bulunan ve o zaman
insanlarının çoğunun yapamadıkları için çok değer taşıyan ve yapabilenlerce de,
en yüksek dereceye ulaştırılmış olup, insan gücü ile bunun üstünü
yapılamayacağında söz birliğine varılmış olan ve bu derecenin üstünde bir yapan
bulunursa, bunun ancak Allahü teâlâ tarafından olduğuna inanılan
şeydir. Böyle olmayan şeye mucize denmez. Mûsâ aleyhisselâm zamanında
sihir böyle idi. O zaman, sihir yapanlar, aslı ve vücûdu olmayan şeyleri,
vehmde ve hayâlde, var imiş gibi göstermenin, sihrin en yüksek derecesi
olduğunu biliyorlardı...
Mûsâ aleyhisselâmın asâsının büyük yılan olup, kendi sihirleri olan yılanları
yuttuğunu görünce, bunun sihrin sınırının dışında ve insan gücünün üstünde
olduğunu anladılar. Mûsâ aleyhisselâma îman ettiler. Fir'avn, bu sanattan
habersiz olduğu için, Mûsâ aleyhisselâmın, sihir yapanların başı olduğunu,
onlara sihir öğreten olduğunu zannetti...
İsâ aleyhisselâmın zamanında, tıb ilmi de böyle idi. Çok ilerlemişti.
Tabîbler, başarıları ile övünürlerdi. Ünlü mütehassısları, kendi tıb bilgileri
ile ölülerin diriltilemeyeceğini, anadan kör doğanların gözlerinin
açılamayacağını söylerlerdi. Bunların, ancak Allahü teâlâ tarafından iyi
edileceklerine inanırlardı...
Muhammed aleyhisselâm zamanında, Arabistân yarımadasında, şairlik ve
belâgat sanatı en yüksek derecesine varmıştı. Yaptıkları şiirlerin belâgatları
ile birbirlerine övünürlerdi. Hattâ, yedi kasîdenin belâgattaki üstünlüğü,
şairlerin takdîrlerini kazanarak, bunlar Kâbe'nin kapısına asılmışlardı.
Bunların benzerlerini söyleyen bulunmamıştı. Tarih kitapları, bunu uzun uzun
yazmaktadır...
Resûlullah, Kur'an-ı kerimi getirince, aralarında çok çekişmeler oldu. Bir kısmı, bunun Allah kelâmı olduğunu inkâr etti. Kâfir olarak öldüler. Bir kısım şairler, Kur'an-ı kerimin belâgatinin îcazı karşısında, bunun Allah kelâmı olduğunu anlayarak, Müslüman oldu. Bir kısmı da, bunları görerek, istemeyerek Müslüman oldu. Bunlara münâfık denildi. Bir kısmı da, karşı koymaya kalkıştı. Eğri büğrü karşılıklar getirerek, aklı başında olanlar yanında, gülünç duruma düştüler!..