''Bize yanlış bilgi veren papazlara çok kızıyordum"
30/12/2022 Cuma Köşe yazarı A.D
Müslüman olan milletlerin tarihine bakıldığında, çoğunun
kendiliğinden Müslüman oldukları görülür. Meselâ, Hazret-i Ömer, Kudüs'ü
alınca, Hıristiyanlar cizye vermeyi kabul ederek, Kudüs'ün anahtarlarını
hazret-i Ömer 'e teslîm ettiler. Böylece kendi devletleri olan Bizans'ın ağır
vergi ve işkencelerinden, eziyet ve cefâlarından ve zulümlerinden kurtuldular.
İstanbul alınmadan önce, Hıristiyan halkın, “Başımızda kardinal
serpuşu görmektense, Osmanlı sarığı görmeyi yeğleriz” demeleri meşhurdur. Yine
Balkanlarda birçok millet kendiliğinden Müslüman olmuştur.
Çok kısa bir zamanda, düşman zannettikleri Müslümanlardaki,
adâlet ve merhameti açıkça gördüler. İslâmiyetin, iyilik ve merhameti emreden,
insanları dünya ve âhiret saâdetine kavuşturan bir din olduğunu anladılar. En
küçük bir zorlama ve korkutma olmadan bölük bölük, mahalle mahalle İslâmiyeti
kabul ettiler.
Hakiki Müslümanlar, hakiki din rehberleri, diğer bütün
dinlere karşı büyük bir müsamaha göstermişler, değil Hıristiyan ve Yahûdileri
zorla Müslüman yapmak ve onların ibâdethânelerini tahrip etmek, aksine, onlara
yardım, hattâ kiliselerini tamir etmişlerdir...
Allahü teâlâ, insanlara dâimâ merhamet, şefkat ve af ile muâmele
etmeyi emretmektedir. Peygamberimizin dâima sulhu tavsiye ettiğini,
kendisine karşı çıkanlara bile şefkat elini uzattığını, bütün
tarihçiler yazmaktadır. Bu durumu sadece İslâm tarihçileri
değil, objektif olarak olaylara yaklaşan gayrimüslim araştırmacılar da ifade
etmektedir.
Hıristiyan din adamlarının, bütün bu hakikatlere gözlerini
yumarak, İslâm dînini bir vahşet dîni olarak göstermesi ve genç Hıristiyanları
böyle terbiye etmesi yüzünden, ilk defa olarak, Müslüman memleketlerine gelen
zavallı Hıristiyanların önce ne kadar korktuklarını, sonra gerçeği öğrenip, ne
kadar hayret ettiklerini, yazdıklarını hatıralarından öğreniyoruz. Mesela,
İstanbul'da uzun süre yaşamış olan Bayan Müller, yayınlamış olduğu
"İstanbul'dan Mektuplar" isimli eserinde özetle şunları yazmaktadır:
"Okulda, bize Müslümanların vahşi, hele Türklerin büsbütün gaddâr olduğu öğretilmişti. Onun için, Hâriciye Bakanlığında memur olan oğlumun İstanbul'a tayin edildiği haberini alınca, çok korktum... Oğlum İstanbul'a gidince, eşimle onu ziyarete gittik... Eşim Prof. Müller Türklerden korkmuyordu ve bu tarihî yerlerde bazı araştırmalar yapmak istiyordu... Gidince gördük ki, Türkler son derece nâzik ve son derece medenî insanlardı. Herkes, bize son derecede dost davrandı... Şimdi, bize yanlış bilgi veren papazlara ne kadar kızıyordum..."