Muhammed aleyhisselâm bütün âlemlere rahmettir
04/11/2019 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Sevgili Peygamberimiz Nebîlerin ve Resûllerin sonuncusudur. O’nun
ayrıca “Resûlü’s-sekaleyn: İnsanların ve cinnîlerin
Peygamberi” sıfatı da vardır.
Makalemizin hemen başında ifâde edelim ki, takvîmlere göre, 8 Kasım 2019
(11 Rebîul-evvel 1441) Cuma günü, “Mevlid Kandili”dir.
Bu münâsebetle biz, inşallah bugün ve yarınki makâlelerimizde, birer
nebze, bütün zamanların ve mekânların en büyük şahsiyeti olan Sevgili
Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmdan bahsetmeye çalışacağız.
Şurası muhakkaktır ki, Peygamberlerin ve kitapların gönderilmesi,
bunlarla sırât-ı müstakîmin, doğru yolun, Cennet’e ve rızâ-i İlâhî’ye götüren
yolun gösterilmiş olması, şeksiz ve şüphesiz Allahü teâlânın, kullarına olan
nimetlerinin en büyüğüdür.
Bilindiği gibi, dînde inanılacak altı şeyden, yani “Âmentü” esâslarından
dördüncüsü, Allahü teâlânın “Peygamberlerine îmân”dır.
Sevgili Peygamberimiz, insanlığa ve bütün âlemlere en büyük bir rahmettir. O, “Hâtemü’l-Enbiyâ
ve’r-Rusül: Nebîlerin ve Resûllerin sonuncusu”dur. O’nun ayrıca “Resûlü’s-sekaleyn:
İnsanların ve cinnîlerin Peygamberi” sıfatı da vardır.
Peygamber Efendimiz, yaşadığı toplumun bütün kötü ahlâk ve
âdetlerini değiştirdi; bununla kalmadı, onları insanlığın en yüksek derecesine
çıkardı. Yeryüzünün bir benzerini görmediği, kıyâmete kadar da
göremeyeceği, 150.000 kişilik büyük bir nesil, dev bir kadro meydâna
getirdi. O insanların arasından, çok büyük âlimler, hâfızlar, hâkimler,
vâlîler, ülkeler fetheden ordu komutanları, büyük devlet adamları yetişmiştir.
Onlar, hem Kur’ân-ı kerîmde, hem de hadîs-i şerîflerle
medholunmuşlardır.
Onlar hakkında, birçok âyet-i kerîme vardır. Kur’ân-ı kerîmde buyuruluyor
ki (meâlen): “…Allah, hepsine hüsnâyı [Cenneti] vadetmiştir.” [Nisâ,
95]
“Muhâcirûn ve Ensâr ile iyilikte onların [Eshâbın] izinden
gidenlerden, Allah râzîdır, onlara Cenneti hâzırlamıştır.” [Tevbe,
100]
“…(Eshâbın) hepsi için Hüsnâyı [Cenneti] söz
veriyorum.” [Hadîd, 10]
RESÛLULLAH’I SEVMENİN ÖNEMİ
Malûm olduğu üzere, İslâmın beş şartından birincisi, “Kelime-i
şehâdet”tir. Yani Allahü teâlâya ve Peygamberine (aleyhisselâm)
îmândır. Bu da onları sevmek ve sözlerini beğenip kabul etmek demektir.
İki cihân saâdetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünyâ ve âhiretin Efendisi
olan Muhammed aleyhisselâma tâbi olmaya bağlıdır. Ona tâbi olmak
için, îmân etmek ve onun getirdiği ahkâm-ı İslâmiyyeyi öğrenmek ve yapmak
lâzımdır.
Yine Muhammed aleyhisselâma tâm ve kusursuz tâbi olabilmek için, onu
tâm ve kusursuz sevmek lâzımdır. Bunun alâmeti de, onun dostlarını dost,
düşmanlarını düşman bilmek, onu beğenmeyenleri sevmemektir.
Tabii ki, sevgi ve nefret kalpte olur. Dînimizin gereği, zâhiren
onlara da iyi davranmak, tatlı dilli ve güler yüzlü olmak lâzımdır. Tâ
ki onlar da, dîn-i İslâmın güzelliğini, özelliğini, yüksekliğini,
mükemmelliğini anlayıp İslâmiyetle şereflensinler.