Mahlûkâtın yaratılışında hikmetler, sırlar vardır...
17/11/2023 Cuma Köşe yazarı V.T
Kâsım Ali Bedahşî hazretleri Hindistan’da yetişen büyük
velîlerdendir. Önceleri Hâce Muhammed Bâkî-billah hazretlerinin talebelerinden
iken, terbiyesi ve bu yolda yetişmesi, İmâm-ı Rabbânî hazretlerine havâle
olunanlardandır. İmâm-ı Rabbânî, Bâkî-billah hazretlerine gönderdiği bir
mektupta şöyle anlatır:
“Mevlânâ Kâsım’ın hâli daha iyidir. Hâllere gark oluyor ve
kendini unutuyor. Adımını bütün cezbe makamlarından yukarıya attı...”
Yine İmâm-ı Rabbânî, Bâkî-billah hazretlerine yazdığı başka bir
mektubunda “Kâsım Ali’nin herkesi en yüksek makâma ulaştırmaktan nasîbi
vardır. Her şeyin doğrusunu yine Allahü teâlâ bilir” diye yazmıştır.
İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât’ının birinci cild, 118. mektubu Kâsım
Ali’ye yazılmış olup şöyledir:
"Bizi sevenlerden Mevlânâ Kâsım Ali’nin yolladığı mektup
geldi. İçindekiler anlaşıldı. Fussilet sûresinin 46. âyet-i kerîmesinde
meâlen (İyi iş yapan kendine iyilik etmiş olur. Kötülük yapan da,
kendine etmiş olur) buyuruldu.
Hâce Abdullah-ı Ensârî buyurdu ki: “Yâ Rabbî! Her kimi helâk
etmek istersen, bizim üzerimize saldırtırsın.”
Fârisî beyt tercümesi: "Korkarım ki, dertlilere gülenler,/Tard
olurlar, îmânı kaybederler."
Hak teâlâ, bütün Müslümanları, bu fakîrlere (tasavvuf büyüklerine) inanmamaktan
ve onlara laf atmaktan korusun. İnsanların efendisi sevgili Peygamber efendimiz
(sallallahü aleyhi ve sellem) hürmetine bu duâmızı kabûl buyursun. Âmîn.”
Kâsım Ali Bedahşî hazretleri buyurdu ki: "Tasavvufta yol
bir arı kovanına benzetilmiştir. Arı gibi gâyet muntazam çalışmak ve arı gibi
bal yapmak, karıncalar gibi kanâatkâr olmak lâzımdır. Bal yapmak idrâkine
eriştiğinde, bu şifâlı baldan Müslüman kardeşlerine tattırmak elzemdir.
Çalışanlar tadını alır. Çalışmayanları da çalıştırmak rehberin vazîfesidir.
Mahlûkâtın yaratılışındaki güzellikte, ilâhî hikmetler var. Bunlar sırlarla
doludur. Velîler iğnenin ufacık deliğinden Hindistan'ı seyrederler. Bu hâl ise,
âlem-i misâlin altında bir hâldir. Âlem-i misâl bunun üstündedir. Resûl-i ekrem
efendimizden nûrlarını alırlar ve ondan sonra vahdet sarayının ezelî ve ebedî
varlığında erirler. Benliklerinden sıyrılırlar. Sırr-ı Sübhânda, mazhâr-ı lutfa
ererler..."