"Âhirete faydalı olacak iş peygamberlerin işidir..."
20/03/2024 Çarşamba Köşe yazarı V.T
Başkasının âhıretine faydalı olan bir ibâdet yapmak birçok işten çok daha
üstündür.
Seyyid Ma’rûf Nûdihî hazretleri evliyânın
büyüklerindendir. 1761 (H.1175) târihinde Kuzey Irak’ta Süleymâniye'ye bağlı
Nûdî köyünde doğdu. 1838 (H.1254) târihinde Süleymâniye’de vefât etti.
Kâdiriyye yolu üzerineydi. Medrese-i Gazâiyyede tahsîlini tamamladı ve icâzet
alıp medreselerden birinde ders okutmaya başladı. Daha sonra da Süleymâniye’ye
tâyin olup Câmiü’l-Kebîr’de ders okuttu. Çok talebesi oldu. Bir sohbetinde
şunları anlattı:
Başkasının âhıretine faydalı olan bir ibâdet yapmak
birçok işten çok daha üstündür. Çünkü başkalarının âhıretine faydalı olacak iş,
peygamberlerin (aleyhisselâm) işidir. Peygamberler (aleyhisselâm) insanlara
önce îmânı, doğru olan itikâdı, bundan sonra dînin amelle alâkalı emir ve
yasaklarını öğretiyorlar. Güzel ahlâk bildirip buna uymaya teşvik ediyorlar,
kötü huylardan da sakındırıyorlardı. Peygamberler (aleyhisselâm) peygamber
olmaları itibârı ile başka kimselerden kati olarak üstün, yüksek ve seçilmiş
zâtlar oldukları gibi, ümmetlerinin âhıretlerine fayda veren işler yapmaları
yani onlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirip, onların dünyâ ve
âhıret saadetlerine vesile oldukları için ayrıca çok kıymetli ve üstündürler.
Abdullah İbni Mes’ûd’un (radıyallahü anhümâ) rivâyet
ettiği bir hadîs-i şerîfte; “Her kim ki, insanlara
öğretmek (onların âhıretlerine faydalı olmak) niyetiyle (faydalı) ilimden
bir meseleyi tam olarak öğrenirse, Allahü teâlâ ona yetmiş sıddîk sevâbı verir” buyuruldu.
Bu hadîs-i şerîf, yapılan işten ecir ve sevâb hâsıl olabilmesi için, niyetin
düzgün ve hâlis olması lâzım olduğunu ve bir meseleyi başka bir kimseye
öğretmek isteyen kimsenin, o meseleyi tam olarak bilmesi îcâb ettiğini
göstermektedir.
Başkalarına bir şey öğretmek isteyen
kimsenin, ilmin bütün meselelerini bilmesi lâzım ve hattâ belki de mümkün
değildir. İyi bildiği bir meseleyi öğretir. Meselâ namaz, ilimden bir
meseledir. Namazın şartlarından bazılarını (hadesten ve necâsetten taharet,
gibi) iyi öğrenen bir kimse, başkasına namazı öğretmeye kalkarsa bu uygun
değildir. Evvelâ kendisi, namazın diğer şartlarını ve rükünlerini (namazın
içindeki farzları) de iyice öğrenmesi lâzımdır.