"Saadet, huzur isteyen onun gibi olmalıdır...”
14/11/2019 Perşembe Köşe yazarı V.T
“Resûlullah efendimiz, fakirle, zenginle, büyükle, küçükle karşılaşınca,
önce selâm verirdi..."
Ebû Zekeriyyâ Şâvî hazretleri fıkıh, kelâm, tefsîr ve nahiv âlimidir. 1030 (m.
1621)’de Fas’ta Milyân’da doğdu. 1096 (m. 1685)’de hacca giderken gemide vefât
etti.
Bu mübarek zat, bir dersinde, “Edeb” hakkında şunları anlattı:
-Ebû Osman Hayrî şöyle buyurdu: “Allahü teâlâya karşı edeb, ondan devamlı korku
üzere bulunmak ve O’nu murâkabe üzere olmaktır. Resûlullaha karşı edeb,
sünnet-i seniyyeye yapışmakla, evliyâya karşı edeb; ona hürmet etmek,
hizmetlerinde bulunmakla, çoluk-çocuğa karşı edeb; onlara güzel ahlâk ile
muâmele etmekle, arkadaş ve dostlarına karşı edeb; onlara güler yüzlü olmakla,
câhillere karşı edeb; onlara duâ etmek ve merhamet göstermekle olur.”
-Ebû Ubeyd Kâsım bin Sellem anlatır: “Mekke-i mükerremeye girdim. Bazen
Kâbe-i muazzamanın hizasında oturur, bazen sırtüstü yatar, ayaklarımı
uzatırdım... Yine böyle bir hâlde iken, birisi gelip bana; 'Senin ilim ehlinden
olduğun söylenir. Sana bir tavsiyem var. Edeble otur, yoksa ismin Allahü
teâlânın hâs kulları arasından silinir' dedi.”
-Ebû Saîd-i Hudrî (radıyallahü anh) hazretleri, tevazunun nasıl olması
îcâb ettiğini anlatırken buyurdu ki:
“Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hayvana ot verirdi. Deveyi
bağlardı. Evini süpürürdü. Koyunun sütünü sağardı. Ayakkabısının söküğünü
dikerdi. Çamaşırını yamardı. Hizmetçisi ile birlikte yerdi. Hizmetçisi el
değirmeni çekerken yorulunca ona yardım ederdi. Pazardan öteberi alıp, torba
içinde eve getirirdi. Fakirle, zenginle, büyükle, küçükle karşılaşınca, önce
selâm verirdi. Bunlarla musâfeha etmek için mübârek elini önce uzatırdı.
Köleyi, efendiyi, beyi, siyahı ve beyazı bir tutardı. Her kim olursa olsun,
çağırılan yere giderdi, önüne konulan şeyi az olsa da, hafif, aşağı görmezdi.
Akşamdan sabaha ve sabahdan akşama yemek bırakmazdı Güzel huylu idi. İyilik
etmesini sever idi. Herkesle iyi geçinirdi. Güler yüzlü, tatlı sözlü idi.
Söylerken gülmezdi. Üzüntülü görünürdü. Fakat çatık kaşlı değildi. Aşağı
gönüllü idi. Fakat alçak tabiatlı değildi. Heybetli idi. Yani saygı ve
korku hâsıl ederdi. Fakat kaba değildi. Nâzik idi. Cömert idi. Fakat isrâf
etmez, faydasız yere bir şey vermezdi. Herkese acır idi. Mübârek başı hep önüne
eğik idi. Kimseden bir şey beklemezdi.Saadet, huzur isteyen, Onun gibi
olmalıdır...”