İslamiyette tefekkür vardır fakat felsefe yoktur! -1-
20/07/2020 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Felsefe, Yunanca “philos” (sevgi) ve “sofia”
(hikmet) kelimelerinden meydana gelmiş bir terimdir...
Makâlemize başlamadan evvel, başlıkta geçen 2 terimin tariflerini vermemiz
lâzım ki, merâmımız tam anlaşılsın...
Felsefe, Yunanca “philos” (sevgi) ve “sofia” (hikmet) kelimelerinden
meydana gelmiş bir terimdir. Yani “Felsefe (Philosophie)” kelime
manası itibarıyla, “hikmet sevgisi” demektir. Genel bir tarîf
yapacak olursak “Felsefe”: Madde, hayat, yaratılış, kâinât,
rûh, ölüm, ölüm sonrası gibi konularda, insan gayretinin, akla
dayanarak ortaya koyduğu düşünce ve görüşlerin tamamına denir. Felsefeden
maksadın, “her şeyin aslını aramak” olduğu kabul edilir.
İlk ve Orta Çağ filozofları, felsefeyi “varlıkların, prensiplerin
ve sebeplerin ilmi” şeklinde tarif etmişlerdir. Günümüzün genel tarifi
ise; “Mâdde ve hayatı, kâinat, cemiyet, rûh gibi varlıkları, dîn ve
tanrı konularını inceleyen düşünce gayreti ve bunun neticeleri” şeklindedir.
Akıl bir ölçü âletidir; İslâmiyet, akla çok önem veren bir dîndir. Akıl medâr-ı
teklîftir, yanî mükellef olma sebebidir. Bir hadîs-i şerîfte “Aklı
olmayanın dîni yoktur” (Ebu’ş-şeyh) buyurulmuştur.
Mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı kerimde, “Akıl etmez misiniz? Aklınızı
çalıştırmaz mısınız? Tefekkür etmez misiniz?” şeklinde suâller vardır.
Peygamber Efendimiz de, akıllı kimseler hakkında bazı hadîs-i şerîflerinde
şunları buyurmuştur:
“Akıllı kimse, kurtuluşa ermiştir.” (Buhârî)
“Akıllı, nefsini hesâba çeken ve ölümden sonrası için amel edendir.” [Tirmizî]
“Aklı olan kimse, îmân eder.” (Beyhakî)
“Akıllı, Allahtan en çok korkan, O’nun emir ve yasaklarına en güzel
uyandır.” [İbn-i Muhber]
Ama, burada şunun bilinmesi lâzımdır ki, akıl bir ölçü âleti
olmakla birlikte, her işte ve hele dînî işlerde akla güvenilemez. Aklın
belli bir sahası vardır. Bunun dışındakileri ölçmeye, anlamaya gücü
yetmez. Onun için kesinlikle belirtelim ki, akıl, Allahü teâlâya âit
bilgilerde ve dînî konularda ölçü olamaz.
En akıllı denilen kimse bile, sadece dîn işlerinde değil, uzman olduğu
dünyâ işlerinde de çok hatâ eder. Çok yanılan bir akla, dînî
konularda nasıl güvenilebilir? Sonsuz olan âhiret işlerinde, nasıl olur
da, akla uyulur?
Zâten akıl, göz gibidir; İslâmiyet bilgileri de ışık
gibidir. Şek-şüphe yoktur ki, gözümüz, maddeleri, cisimleri
karanlıkta göremez. Allahü teâlâ, gözümüzden faydalanmamız için, güneşi, ışığı
yaratmıştır. Güneşin ve çeşitli ışık kaynaklarının nûru olmasaydı,
gözümüz işe yaramazdı. Tehlikeli cisimlerden, zararlı yerlerden kaçamaz,
faydalı şeyleri bulamazdık.
Akıl, insandan insana değiştiği için, bazı insanlar dünya işlerinde isabet ettiği hâlde, bazıları yanılabilir. [İnşallah yarın bu konunun detaylarına de girelim.]