Allahü teâlâ hiçbir şeye benzemez
20/10/2019 Pazar Köşe yazarı V.T
"Allahü teâlâ, âlemin içinde olmadığı gibi, âlemin dışında da
değildir."
Şeyh Nûr Muhammed Pütnî hazretleri İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin
talebelerindendir. Şöyle Rivâyet edilir:
Şeyh Nûr Muhammed’in tasavvuf yoluna girişinin ilk zamanlarında, İmâm-ı
Rabbânî hazretleri Delhî’ye teşrîf etmişlerdi. Sohbette “Avârif-ül-me’ârif”
kitabından okumaya başladılar. Mevlana Tâhir Lâhorî ve Şeyh Nûr Muhammed de
dinleyenler arasında idiler. Ders esnasında bu ikisinin kalbine şöyle bir
düşünce geldi: “Hazret-i İmâm, dinleyenlerden bazılarının hâllerine dikkat
etmeden anlatıyor. Okunanları zâten biliyoruz.” İmâm-ı Rabbânî hazretleri,
onların düşüncelerini kerâmetiyle anladı ve böyle düşünmelerine üzülüp “Şu
iki kişiyi meclisimizden çıkarın!” dedi. Bu ikisi günlerce dışarılarda
dolaştılar. Nihâyet Hâce Hüsâmeddîn Ahmed, İmâm-ı Rabbânî
hazretlerine “Efendim! Fîrûzâbâd Mescidi’nin bazı hücre ve odaları pislik
içerisindedir. Eğer emrederseniz, ikisi gelsin oraları temizlesinler” diye arz
etti.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri de izin verdi, bu iki genç geldiler ve temizlik
işini yaptılar. Hazret-i İmâm bunlara lütuf ve şefkatle muâmele etti. Onların
eski hâlleri kalmadı. Nûr Muhammed, tam bir zevk, şevk, acz ve itaatle
İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin huzûrunda bulundu. Nûr Muhammed, çok nasipli ve
pek bahtiyar idi. Çünkü yaratılışında bulunan temizlik ve yükseklik sebebiyle,
hazret-i İmâm’ın huzurunda husûsi hizmette bulunanlar arasına girdi.
Abdest suyunu ve misvakı hazırlamak gibi hizmetlerle şereflendi.
İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Şeyh Nûr Muhammed’e yazdıkları bir mektup:
“Allahü teâlâya hamd olsun. O’nun seçtiği kullarına selâm olsun! Şerefli
mektûbunuz geldi. Hâllerinizin hep değişmekte olduğunu yazıyorsunuz. Biliniz
ki, Allahü teâlâ, âlemin içinde olmadığı gibi, âlemin dışında da değildir.
Âlemden ayrı olmadığı gibi âlem ile bitişik de değildir. Allahü teâlâ vardır.
Fakat, içeride, dışarıda, bitişik ve ayrı değildir. Allahü teâlâyı böyle
bilmeli, böyle aramalı ve böyle bulmalıdır. Eğer, pek az da olsa, böyle bir şey
anlaşılırsa, zıllere, görüntülere saplanıldığı anlaşılır. Allahü
teâlâyı; hiçbir şeye benzemez, hiç anlaşılamaz olarak aramalıdır. O
makama, hiç anlaşılamayacak bir şekilde kavuşmaya çalışmalıdır. Bu büyük nimete
ancak büyük âlimin sohbeti ile kavuşulabilir. Söylemekle, yazmakla anlatılamaz
ve anlaşılamaz. Vazifenizi yapmaya çalışınız! Buluşmamıza kadar hâllerinizi
yazınız! Selâm ederim.”