İlimleriyle dalâlete düşen kimseler!..
27/09/2024 Cuma Köşe yazarı V.T
İbni
Sînâ'nın bozuk düşünceleri, Ehl-i sünnet îtikatına uygun değildir!
Hâlid Cezerî hazretleri Osmanlı velîlerindendir.
Cizre'de doğdu. 1839 (H.1255) senesinde Şırnak'ın Basret köyünde vefât etti.
İlim tahsiline Cizre'de başladı. Sonra, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinden
zâhirî ve bâtınî ilimleri öğrendi. İnsanları irşad için icâzet aldı. Bir müddet
Cizre'de insanlara dîni öğretmekle, vaaz ve nasihatle meşgul oldu. Sonra
Şırnak'ın Basret köyüne gitti. Bu köyde bir câmi ve tekke yaptırıp orada ikâmet
etti. Bulunduğu bölgede, Siirt'te ve Mardin havâlisinde nâmı duyulup, pekçok
insan sohbetine geldi. Devrin ve bölgenin meşhur âlimi Molla Halil Si'ridî de
merkebine binip onun bulunduğu Basret köyüne kadar gider sohbetinde bulunurdu.
Bir sohbetinde şöyle anlattı:
(Tasavvuf), seyr ve sülûk demektir. Seyr ve sülûktan ve
riyâzet çekmekten ve mücâhede yapmaktan maksat, mahlûklara olan meyli,
muhabbeti yok etmektir ve kulluk yapmayı öğrenmektir ve insanın, âciz ve muhtaç
olduğunu anlamasıdır. 'Adem'den geldiğini ve 'adem'e gideceğini idrâk
etmesidir. Yoksa, insanın kulluktan kurtulması, mâbut olması ve mâbudun
kemâlâtına ortak olması değildir.
Muhammed Behâüddîn Buhârî hazretleri, (Âbid, mâbut ile
iştirâk edemez) buyurdu. İbni Sînâ'nın bozuk düşünceleri, Ehl-i sünnet îtikatına
uygun değildir ve küfrüne ve dalâletine sebep olmaktadır. İmâm-ı Rabbânî
hazretleri 245 ve 266. mektûblarında, (İmâm-ı Gazâlî Hukemânın bozuk
düşüncelerini yazdıktan sonra, Fârâbî ve İbni Sînâ'nın ve benzerlerinin kâfir
olduklarını bildirdi. Resûlullah, bir velîye, rüyâda, İbni Sînâ için, (Allahü teâlânın çok ilim vererek, dalâlete sürüklediği
kimsedir) buyurdu.
Sâlik, kalbine gelen hâlleri yanlış anlasa da, bir velîyi
taklîd etmesi lâzımdır. (Tevhîd-i
vücûd) bilgisi, akla ve nakle uygun görünüyor diyorsunuz. Nakil
dediğiniz haberler, açık bildirilmiş değildirler. Böyle haberlere (Müteşâbihât) denir.
Böyle haberler (Tevil) olunur.
Yâni, meşhûr olmayan mânaları verilir. Aklın kabûl ettiği şeyler ise,
inandırmak için söylenir. Sâhası çok geniştir. Celâlüddîn-i Devânî, böyle
bilgilere akıl ermez dedi. Mevlânâ Câmî, (Akıl ermez demek, keşf ve müşâhede
ile kalbde hâsıl olup, aklın anlayamayacağı şeylerdir. Aklın anladığı şeyleri,
his kuvvetlerinin anlayamaması da böyledir) dedi. Meselâ akıl, güneşin yerküresinden
büyük olduğunu anlıyor. Göz ise, güneşi pencerenin içinde gördüğü için, bunu
anlayamıyor.