İbâdet, imanı olanlara emrediliyor...
03/05/2019 Cuma Köşe yazarı V.T
İbâdetin vazîfe olduğuna inanmak
imandandır. İnanmak başkadır, yapmak başkadır.
Nakkaşzade Hüseyn Efendi Osmanlılar
zamanında yetişen Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. İran’ın Tebrîz şehrinde
doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 964 (m. 1556) senesinde İstanbul’da vefât
etti. Tebrîz’de aklî ve naklî ilimleri tahsil edip, Osmanlı Sultanı İkinci
Bâyezîd Hân zamanında İstanbul’a geldi. Bir dersinde buyurdu ki:
İbâdetin vazîfe olduğuna inanmak
imandandır. İnanmak başkadır, yapmak başkadır. Bunları birbirlerine
karıştırmamalıdır. İnandığı hâlde, tembellikle yapmayan kâfir olmaz.
Meşhur (Emâlî kasîdesi) kırküçüncü beyitinde diyor
ki: (Farz olan ibâdetler, imandan sayılmaz.) İman, inanmak demektir.
İnanmakta azlık çokluk olmaz. İbâdetler, iman olsaydı, iman azalıp çoğalırdı.
Gözden perde kalkıp azap görüldükten sonra olan iman kabul olmaz. O anda,
iman ile gidenlerin imanları ancak kalp iledir. İbâdetler yapılamaz.
Âyet-i kerimede buna iman denildi. Âyet-i kerimelerde, imanı olanlara, ibâdet yapmaları
emrediliyor. Bundan da, imanın ibâdetten başka olduğu anlaşılmaktadır.
Bunlardan başka, Kur'ân-ı kerimde, (İman edenler ve sâlih işler
yapanlar) buyuruldu. Bu da, ibâdetlerin imandan başka olduklarını
gösteriyor. (Mümin iken, sâlih amel işleyenler) âyet-i
kerimesi, amellerin imandan ayrı olduklarını açıkça göstermektedir. Çünkü,
şartın meşruttan başka olması lâzımdır. İman edip, hiç ibâdet yapamadan, hemen
ölenin, mümin olduğu söz birliği ile bildirilmiştir. Cibrîl hadisinde de imanın
yalnız inanmak olduğu bildirilmiştir.
İmâm-ı Ahmed ve İmam-ı Şâfi'î ve hadis
âlimlerinden birçoğu ve Eş'arîler ve Mu'tezile, ibâdetler imanın parçasıdır.
İman azalıp çoğalır dediler. İman ile amel, başka olursa, günah işleyenlerin
îmanları ile, Peygamberlerin imanları bir olurdu dediler. (Onlara
âyetlerim okunduğu zaman, imanları artar) âyeti ve (İman
artarak, sahibini Cennete götürür. Azalarak da, Cehenneme sürükler) hadisi,
imanın azalıp çoğaldığını bildiriyor dediler.
İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe, bunlara cevap
teşkil eden bilgileri önceden anlatmış, imanın artması, devam etmesi, çok zaman
sürmesi demektir demiştir. İmâm-ı Mâlik de böyle dedi. İmanın çok olması,
inanılacak şeylerin çoğalması demektir. Meselâ, Eshâb-ı kirâm, önce az şeylere
inanırlardı. Yeni emirler gelince, İmanları çoğalırdı. İmanın artması demek,
kalpte nurunun artması demektir. Bu parlaklık, ibâdet ile artar. Günah
işlemekle azalır.