İlk asırlarda mezheb var mıydı?
04/08/2021 Çarşamba Köşe yazarı O.Ü
Eshâb-ı kiramın her
biri müctehid, derin âlim, mezheb imamı idi.
Sual: İngilizlerin
Arabistan'da kurmuş oldukları bozuk fırkadaki Vehhabiler ve onların kitaplarını
okuyanlar; “Mezhebler ikinci asırda meydana çıktı. Eshâb ve Tâbiin, hangi
mezhebde idi?” diyorlar. Gerçekten böyle midir ve bunlara nasıl bir cevap
vermelidir?
Cevap: Mezheb, gidilen
yol demektir. Mezheb imamı demek ise, Kur'ân-ı kerim ve hadis-i şeriflerde
açıkça bildirilmiş olan din bilgilerini, Eshâb-ı kiramdan işiterek toplayan,
kitaba geçiren büyük âlim demektir. Açıkça bildirilmemiş olan bilgileri de,
açık bildirilmiş olanlara benzeterek meydana çıkarmışlardır. Hadîkada deniyor
ki:
“Bilinen dört
mezheb imamı zamanında, başka mezheb imamları da vardı. Bunların da
mezhepleri vardı. Fakat, bunların mezheplerinde olanlar azala azala bugün hiç
kalmadı.”
Eshâb-ı kiramın her
biri müctehid, derin âlim, mezheb imamı idi. Herbiri kendi mezhebinde idi.
Hepsi de, mezheb imamlarımızdan daha üstün, daha çok bilgili idi. Mezhepleri
daha doğru, daha kıymetli idi. Fakat, bunların kitapları olmadığı için,
mezhepleri unutuldu. Dört mezhepten başkasına uymak imkânı kalmadı. Eshâb-ı
kiram hangi mezhebde idi demek, alay komutanı, hangi bölüktendir? Yahut, fizik
öğretmeni, okulun hangi sınıfı öğrencisidir demeye benzemektedir.
Hicretten dörtyüz sene
geçtikten sonra, mutlak ictihat yapabilecek kadar derin âlim kalmadığı,
kitaplarda yazılıdır. Hadîkada bildirilen hadis-i şerifte, yalancı, sapık din
adamlarının çoğalacakları bildirilmektedir. Bunun için, Ehl-i sünnet olan her
Müslümanın, bilinen dört mezhepten birini seçerek ona uyması lazımdır. Seçtiği
mezhebin ilmihâl kitabını okuyup öğrenmesi, imanını ve bütün işlerini buna
uydurması lazımdır. Dört mezhebden birine uymayan kimse, Ehl-i sünnet olamaz.
Buna Mezhebsiz ve Zındık denir. Mezhebsiz
kimse, ya yetmişiki bozuk fırkadan birindedir, yahut da kâfir olmuştur. Böyle
olduğu, Bahr'da, Hindiyye'de, Tahtâvî'de, İbn-i Abidîn'de, El-Besâir'de ve
Ahmed Sâvî tefsîrinde yazılıdır.
Sual: Adakta bulunan
kimse, adağını yerine getirmezse günaha girmiş olur mu?
Cevap: Nezir, adak, bir ibadettir. Çünkü namaz, oruç, hacca gitmek ve başka ibadetler nezir olunur. Nezrin, adağın, yerine getirilmesini İslamiyet emretmektedir. Yerine getirilmezse, günah olur.