"Merkebin yükü nedir bir sor bakalım..."
29/09/2024 Pazar Köşe yazarı V.T
Ali Dede: "Bir gün Hasan Efendi ile birlikte bir yere gidiyorduk. Yol
üzerinde gayr-i müslim bir kimseye rastladık."
Alacahisarlı Hasan Efendi Osmanlı velîlerindendir.
Alacahisar'da doğup, büyüdü. İlim tahsîlini İstanbul'da yaptı. İstanbul'da
Mirahor Zâviyesinde yerleşip zâhir ve bâtın ilimlerinde yetişmek için çalıştı.
Şeyhülislâm Şeyhî Efendinin sohbetlerine devâm etti. Sonra İbrâhim Gülşenî'nin
halîfelerinden Hasan Zarîfî'ye talebe oldu. Zarîfî Efendi vefât edince Şeyh
Yâkûb Efendinin hizmetine girdi ve talebesi oldu. Halvetiyye ve Celvetiyye
yollarının feyizlerine kavuştu. 1609 (H.1018) senesinde vefât etti. Çok
kerametleri görüldü.
Ali Dede isminde bir zât şöyle anlatmıştır:
Bir gün Hasan Efendi ile birlikte bir yere gidiyorduk.
Yol üzerinde gayr-i müslim bir kimseye rastladık. Merkebine yük yüklemiş
gidiyordu. Hasan Efendi; "Ali Dede merkebin yükü nedir bir sor
bakalım" dedi. Sorduğumda merkebin şarap yüklü olduğunu öğrendim ve;
"Sultanım, şarapmış" dedim. "Söyle bir tas doldurup versin" dedi.
Gidip gayr-i müslimden bir tas şarap aldım. Getirince; "Ali Dede iç!"
dedi. Önce tereddüt ettim. Üçüncü defâ iç deyince, hatırıma şeyhin
kerâmetinin zuhûr edebileceği geldi. İçmeye başladım. Fakat tastaki şarap bal
şerbeti olmuştu. Bu durumu görünce hemen Hasan Efendinin elini öptüm. Şimdi
tasta kalanı o şarap taşıyan gayr-i müslime ver" dedi. Götürüp verdim.
Aldı içti. Hasan Efendinin kerâmetiyle şarabın bal şerbeti olduğunu gördü ve
Müslüman olmakla şereflendi...
Sevenlerinden bir zât şöyle anlatır:
Borçluydum ve bir türlü
ödeyemiyordum. Alacaklılar ise devamlı sıkıştırıp para istiyorlardı. Bir cumâ
günü Hasan Efendinin vaazını dinledim. Bir taraftan da içimden borcumu
ödeyebilmem için duâ ettim. Vaazdan sonra Hasan Efendinin elini öpmek için
huzûruna vardım. Bana; "Beşiktaş'ta falan yere var. Orada senin işini
görürler. Durma, hemen git!" buyurdu. Beşiktaş'a gittim. Gemi kaptanı
kıyâfetinde birisi beni görüp, ismimi de söyledi; "Sen falan kimse değil
misin?" dedi. Evet deyince, beni yanına alıp evine götürdü. Önüme içi para
dolu bir kese koydu. İçinde borcumu ödeyecek kadar para vardı. "Efendinin
emri bu kadardır" dedi. Bunun üzerine; "Sana bu haberi kim
verdi" diye ısrarla sordum. "Bize bir kimse gelip söylemedi.
Gelmesine de lüzum yok. Bizim birimizin kalb aynasında olan düşünce diğerimizin
kalb aynasında akseder, mâlum olur" dedi.