Cebriye ve mutezile
Cebriye ve mutezile
CEVAP
Kaderi inkâr eden, mutezile [kaderiye] fırkasıdır. (Yaptığımız iyi
kötü işlere Allah karışmaz) derler. (Allah bize zorla günah
işletir) diyen ise, cebriye [mürciye] fırkasıdır. İkisi de yanlıştır. Ehl-i
sünnet ikisinin ortasındadır.
Cebriye fırkası:
Bu fırka, (Bize imanı veren de ibadet ettiren de Allah’tır. Allah her işi
zorla yaptırır. İnsan kaderine mahkûmdur. Hiç kimse, işlediği günahtan mesul
değildir) diyerek şu mealdeki âyetleri delil olarak gösteriyor:
(Allah, dilediğini hidayete kavuşturur, dilediğini dalalette bırakır.)[İbrahim
4]
(Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi iman ederdi. O
halde inanmaları için insanları zorlayacak mısın? Allah’ın izni olmadıkça, hiç
kimse, iman edemez.) [Yunus 99,100]
(Sizi de, yaptığınız işleri de yaratan Allah’tır.) [Saffat 96]
Bu âyet-i kerimeler, kaderi, yani Allahü tealanın işlerimizi yarattığını inkâr
eden mutezileye gayet güzel cevaptır. Bu âyet-i kerimelere rağmen, kader nasıl
inkâr edilir ki?
Bu âyet-i kerimelerin açıklamasında, Muhammed Masum hazretleri
buyuruyor ki:
Hayrın ve şerrin yaratılmasında, işlediklerimizin yaratılmasında, insanın irade
ve ihtiyarının da tesiri vardır. İnsanın iradesine, dilemesine kesb denir.
İnsanın yapmak istediği işi, Allahü teâlâ da dilerse, o şeyi yaratır. (2/83)
Demek ki, insanların yaptığı her hareket, her iş, insanın kesbi ve Allahü
teâlânın yaratmasıyladır. İnsan istiyor, Allahü teâlâ da yaratıyor. Allahü
teala yaratmıyor diyen mutezile sapık yoldadır. Günümüzde bazı mutezile
bozuntuları, kaderi cebriyenin anladığı gibi göstererek inkâra çalışmaktadır.
Cebriye fırkası, insanın kesbini, iradesini inkâr ederek, (İnsan
istese de, istemese de her hareketini, her işini Allah yaratır. İnsanın her
işi, ağaç yapraklarının rüzgârdan sallanması gibidir. Her şeyi Allah zorla
yaptırıyor) dediler. Böyle söylemek küfürdür. Elin titremesi başkadır;
isteyerek oynatması başkadır. Bir âyet-i kerime meali:
(İsteyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. İnkârcılara Cehennem ateşini
hazırladık.) [Kehf 29]
Allahü teâlâ zorla inandırırsa, niye (İsteyen iman etsin, dileyen inkâr
etsin) diyecek ki? Demek ki, Allahü teâlâ, insana bir irade verdi.
İnanmak da, inkâr etmek de, insanın elindedir.
Bir cebriyeci, kendisine saldırana kızmaz mı? Allah yaptırıyor der mi? Mesela,
Cebriyenin ensesine bir tokat vursak, (Ne yapıyorsun?) der, ona (Kader böyle,
bunları yapan Allah’tır) desek, bize hak verir mi?
Cebriyeciler, (Kâfirler mazurdur; çünkü işleri yapan Allah’tır. Bunlar
mecburdur) diyorlar. Bu sözleri küfürdür. Dört âyet-i kerime meali:
(Onları hesap mahallinde durdurun! Hesaba çekileceklerdir.)[Saffat
24]
(Rabbin hakkı için, onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya
çekeceğiz.) [Hicr 92, 93]
(Zerre kadar hayır ve şer işleyen, karşılığını görür.) [Zilzal 7,8]
(Kişi, önceden ne hazırladığını, ne getirdiğini görecektir.) [Tekvir
14]
Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Mürciye [cebriye] ve kaderiyenin [mutezilenin] İslamiyet’ten
nasibi yoktur.) [Buhari]
(Allahü teâlâ, kaderiye ve mürciyeye, 70 Peygamber lisanıyla lanet etti.) [Taberani]
(Kaderiye ve mürciye, Kevser havuzuna varamaz ve Cennete giremez.) [Ebu
Davud]
Günümüzde cebriye fırkası azsa da, aklına güvenen mutezile bozuntuları çoktur.
Mutezile fırkası:
Kaderiye de denilen, mutezile fırkası, (İnsan kendi kaderini kendi
çizer. İnsanların işlerine Allah karışmaz) diyerek kaderi inkâr etmiştir.
Hâlbuki kadere iman farzdır. Bu husus Kur’an-ı kerim ve hadis-i şeriflerle
bildirilmiştir. Allahü teâlâ, ezeli ilmiyle, insanların ve diğer mahlûkatın, ne
zaman doğacağını, ne zaman öleceğini ve ne yapacaklarını bilir. İlahın elbette
her şeyi bilmesi, her şeye gücü yetmesi gerekir. Bilmeyen, gücü yetmeyen,
muhtaç olan, ilah olamaz. Allahü teâlâ, herkesin ne yapacağını bilir. Kur’an-ı
kerimde mealen, (Allah, onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir) buyuruluyor.
(Bekara 255)
İnsanların başına gelecek olaylar, doğacakları, ölecekleri ve ne iş yapacakları
gibi bütün bilgiler, levh-i mahfuz denilen bir kitaptadır. Bu kitaptaki
bilgilere, kader deniyor. Bunlar nasıl inkâr edilebilir ki? Kader hakkında
birkaç âyet-i kerime meali:
(Yeryüzünde vuku bulan ve başınıza gelen bir musibet yoktur ki, biz onu
yaratmadan önce, bir kitapta [levh-i mahfuzda] olmasın.
Elbette bu, Allah için kolaydır.) [Hadid 22]
Birkaç hadis-i şerif meali ise şöyledir:
(Kadere inanmak, iman esaslarındandır.) [Ebu Davud, Tirmizi]
(Kadere iman etmek, tevhidin nizamıdır.) [Deylemi]
(Ahir zamanda, şerli kimseler, kader hakkında konuşur.) [Hâkim]
(Ahir zamanda, şu üç şeyden korkuyorum: Müneccimlere [falcılara] inanmak,
kaderi inkâr ve idarecilerin zulmü.) [Taberani, İbni Asakir, Hatib,
İbni Ebi Âsım]
(Kaderi inkâr etmeyin. Hristiyanlar kaderi inkâr eder.) [Cami-us-sagir]
(Ümmetim kaderi inkâr etmedikçe dinde sabittir; inkâr edince helak
olur.) [Taberani]
(Ahirette kaderi yalanlayana rahmet nazarıyla bakılmaz.) [İ. Adiy]
(Şu üç şeyden korkuyorum: 1- Âlimin sürçmesi, 2- Münafıkların “Kur’an böyle
diyor” diyerek tartışmaya girişmesi, 3- Kaderin inkâr edilmesi.) [Taberani]
(Bütün Peygamberler şunlara lanet etmiştir: 1- Allah’ın kitabında olmayan
şeyi ona ekleyen [Kur’anda böyle yazıyor diye yalan söyleyen, Kur’anı
kendi görüşüne göre tevil ve tefsir eden], 2- Allah’ın kaderini inkâr eden,
3- Allah’ın zelil ettiğini aziz, aziz ettiğini de zelil eden zalim
idareci.) [Taberani]
(Kaderden bahsedilince dilinizi tutun!) [Taberani]
(Kadere, hayrın ve şerrin Allah'tan olduğuna iman etmedikçe, başa gelenin
asla şaşmayacağına, başa gelmemesi mukadder olanın da asla gelmeyeceğine
inanmadıkça, hiç kimse iman etmiş sayılmaz.) [Tirmizi]
(Kaderiyenin İslam’dan nasibi yoktur. Bunlar, şer takdir
edilmedi derler.) [Beyheki]
(Kader, Rahman olan Allah’ın elindedir. Kimini yükseltir, kimini alçaltır.) [Bezzar]
(Allahü teâlâ, hayır murat ettiğinin maişetini kolaylıkla verir. Şer murat
ettiğinin ise, maişetini zorlukla karşılaştırır.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: “Bana iman edip de, kadere, hayır ve şerrin benim
takdirimle olduğuna iman etmeyen, benden başka Rab arasın.”) [Şirazi]
(Ümmetimi üç şey helak eder: Irkçılık, kaderi inkâr ve nakle
itibarsızlık.) [Taberani]
(Allahü teâlâ, ilk önce Kalemi yaratıp, “Kaderi, olanı ve sonsuza kadar
olacak olanı yaz” buyurdu.) [Tirmizi, Ebu Davud]
(Her şey ezelde yazıldı. Kalem kurudu.) [Tirmizi] (Yani
kader, takdir, son buldu ve yazılacak bir şey kalmadı. İnsanlar bu kaderin
dışında bir şey yapamazlar.)
(Bütün insanlar toplanıp sana fayda vermek için çalışsalar, ancak Allahü
teâlânın senin için takdir ettiğinden fazlasını yapamazlar. Eğer herkes, sana
zarar vermeye kalksa, ancak Allahü teâlânın senin hakkında takdir ettiği
zarardan fazlasını veremez; çünkü artık kaderi yazan kalem kurudu, yazıları
değişmeyecek şekilde kesinleşti.) [Tirmizi]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Ben âlemlerin rabbiyim. Hayrı da, şerri de ben tayin
ederim. Hakkında şer yazdığıma yazıklar olsun, hakkında hayır yazdığıma ise
müjdeler olsun!) [İ.Neccar]
Son hadis-i şerifte, Allahü teâlâ, (Hakkında şer yazdığıma yazıklar
olsun) buyuruyor. Kötülüğü zorla yaptırsaydı, kendi yazdığı hüküm için
yazıklar olsun der miydi? Bu söz, (Kendi iradesiyle kötülüğü işleyeceğini ezeli
ilmimle bildiğim için, hakkında şer yazdığım kimselere yazıklar olsun)
demektir.
Allahü teâlâ, kullarının iyilik mi kötülük mü işleyeceklerini, Cehennemlik
mi, Cennetlik mi olduklarını elbette bilir, bildiğini de yazıyor. Yoksa yazdığı
için kul öyle yapmak zorunda kalmıyor. Cebriye, zorla Allah yaptırır der;
mutezile ise Allah’ın kaderini inkâr eder.
(Ya Resulallah, yaptığımız ve yapacağımız işler önceden takdir edilip
yazıldığına göre, iş yapmanın ne önemi var) diye soranlara Peygamber
efendimiz, (Herkes, kendi işine hazırlanır) ve (Herkes
önceden takdir edilmiş olan işlere hazırlanır) buyurdu. (Müslim,
Tirmizi)
Aynı suali soran, başka birine de, Şems suresini okudu. İlgili
kısmın meali şöyle:
(Cenab-ı Hak, hayrı ve şerri [taat ve günahı] ve bu
ikisinin hallerini öğretip bunlardan birini yapabilmesi için, insana
ihtiyar [tercih hakkı, irade-i cüziyye] verdi. Nefsini tezkiye
eden [kötülüklerden temizleyip faziletlerle dolduran] kurtuldu.
Nefsini günahta, cehalette, dalalette bırakan, ziyan etti.) [Şems
8-10]
Görüldüğü gibi, Allahü teâlânın bilmesi, zorla yaptırması demek
değildir. İşte, bir kimsenin günah işleyeceğini de Allahü teâlâ elbette
bilir. Bu, onun kaderinde yazılıdır. Yazılı olması, o günahı işleyeceği
içindir; yoksa kaderinde yazılı olduğu için o günahı işlemez.
Bütün bu âyet-i kerimelere ve çoğu Kütüb-ü sitte’de
bulunan hadis-i şeriflere rağmen, kaderi inkâr eden, Resulullah böyle şey
söylemez diyebilen mutezile bozuntularının, art niyeti
meydandadır.
Mutezile fırkası
Sual: Mutezile fırkası nasıl meydana çıkmıştır, fikirleri nelerdir?
CEVAP
Bozuk fırkalardan biri olan Mutezile, Hasan-ı Basri hazretlerinin
derslerinde bulunan Vasıl bin Ata tarafından ortaya çıkarılmıştır. Büyük Ehl-i
sünnet âlimi ve veli bir zat olan Hasan-ı Basri, (Büyük günah işleyen ne mümindir
ne de kâfirdir) diyerek Ehl-i sünnetten ayrılan Vasıl bin Ata için, (İ'tezele
anna Vasıl) yani (Vasıl bizden ayrıldı) buyurmuştu.
Buradaki i’tezele [ayrıldı] kelimesinden dolayı Vasıl'a ve
onun yolunu tutanlara Mutezile ismi verilmiştir.
Sonraki yıllarda bilhassa felsefe eğitimi yapmış ve felsefeye meraklı kişiler,
Vasıl bin Ata'nın yolundan yürüyerek, Allahü teâlânın zâtı ve sıfatları ile,
kader, amellerle (ibadetlerle, muamelatla..) iman arasındaki münasebet ve diğer
konularda İslam dininin sınırlarını zorlayacak kadar ileri derecelere varan
ayrılıklara düşmüşlerdir.
Kuru akılcı ve bid’at fırkalardan Mutezilenin görüşlerinden bazıları şunlardır:
Sahabenin hepsinin adil ve Cennetlik olduğunu inkâr ederler. Halbuki Kur’an-ı
kerimde mealen, (Onların hepsine hüsnayı [Cenneti] vaad
ettik) buyuruluyor. (Hadid 10)
Miracı, diğer mucizeleri ve kerameti inkâr ederler.
Kur’an-ı kerimde, kerametin hak olduğunu bildiren âyetlerden bazıları
şunlardır:
Ledün ilmine sahip bir zat, Belkıs’ın tahtını bir anda getirdi. (Neml 40)
Hazret-i Meryem’e her zaman taze meyve ve yiyecek verilirdi. (Al-i
imran 37)
Eshab-ı kehf asırlarca, ölmeden uyudu. (Kehf 17,18)
(Cennette olanlara Allah görülmez) derler. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor
ki:
(Ahirette, yüzleri nurlu olarak, Rablerine bakarlar.) [Kıyamet 22,
23]
(Günah işleyen kâfir olur, amel imandan parçadır) derler. Ehl-i sünnet
itikadında, amel ile iman ayrıdır, günah işleyene kâfir denmez. Günah işleyen
kâfir olsaydı, yeryüzünde müslüman kalmazdı. Masum olmak meleklere mahsustur.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah şirki [küfrü] affetmez. Diğer bütün günahları ise,
istediğini affeder.) [Nisa 48]
(Kabir ziyaretinde, enbiya ve evliyadan yardım istemek caiz değil) derler.
Hadis-i erbain’de (Bir işinizde, sıkışıp şaşırınca, kabirdekilerden
yardım isteyin!) buyuruluyor.
Kabir sualini, kabir azabını inkâr ederler. Hadis-i şerifte, (Kabir
azabı haktır) buyuruldu. (Buhari)
(Ölüye, dua fayda etmez) derler. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dirilerin duaları ile, ölülere çok rahmet verilir. Dirilerin, ölülere
hediyesi, onlar için dua ve istigfar etmektir.) [Deylemi]
(Sırat, mizan, şefaat diye bir şey yok) derler. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Kıyamette mizan, sırat, şehidi rahatsız etmez.) [Beyheki]
(Cehennem üzerine Sırat köprüsü kurulur.) [Buhari]
(Büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.) [Nesai]
(Akıl, herkeste eşittir. Akıl şaşmaz bir hüccettir. Aklın beğendiği, güzel
gördüğü şeyler farz, çirkin gördüğü şey ise haramdır. Din bildirmese de, akılla
haramı ve farzları bilmek mümkündür) derler.
Her ne kadar akıl, iyiyi kötüden ayıran bir kuvvet ise de, her işte ölçü olmaz.
Allahü teâlâya ait bilgilerde akıl senet olmaz. Akıl, kendi başına dinin emir
ve yasaklarını bilseydi, Peygamberlere, âlimlere lüzum kalmazdı. Dinin
hükümlerini duymayan, cezalandırılmaz. Bir âyet-i kerime meali:
(Biz Peygamber göndermedikçe kimseye azap etmeyiz.) [İsra 15]
Eski milletlere mubah olan bazı şeyler, bizlere haram edilmiş, eskilere haram
olan bazı şeyler de bizlere mubah kılınmıştır. Demek ki, bir şeyin farz veya
haram oluşu, ancak dinin emri ile belli olur, akıl ile belli olmaz. Mesela
eskiden sığır ve davar iç yağı haram idi, bizlere ise helaldir. (Enam 146)
Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
Nakil yolu ile anlaşılan, yani Peygamberlerin söyledikleri şeyleri, akıl
ile araştırmaya uğraşmak, düz yolda, güç giden, yüklü bir arabayı, yokuşa
çıkarmak için zorlamaya benzer. Yokuşa doğru at, kamçılanırsa, çabalaya
çabalaya, ya yıkılıp canı çıkar, yahut, alışmış olduğu düz yola kavuşmak için
sağa sola ve geriye kıvrılarak arabayı yıkar ve eşyalar harap olur. Akıl da,
yürüyemediği, anlayamadığı ahiret bilgilerini çözmeye zorlanırsa, ya yıkılıp
insan aklını kaçırır veya bunları alışmış olduğu, dünya işlerine benzetmeye
kalkışarak, yanılır, aldanır ve herkesi aldatır.
Akıl, his kuvveti ile anlaşılabilen veya hissedilenlere benzeyen ve onlara
bağlılıkları bulunan şeyleri birbirleri ile ölçerek, iyilerini kötülerinden
ayırmaya yarayan bir ölçüdür. Böyle şeylere bağlılıkları olmayan varlıklara
eremeyeceğinden, şaşırıp kalır. O halde, Peygamberlerin bildirdikleri şeylere,
inanmaktan başka çare yoktur.
Ehl-i sünnet âlimleri, mutezilenin dalalette olduğunu âyet ve hadislerle ispat
etmişlerdir.
Bir taşla iki kuş
Sual: Aşağıdaki ifadeler Ehl-i sünnete aykırı değil mi?
Kula bela gelmez Hak yazmadıkça,
Allah bela vermez kul azmadıkça.
CEVAP
Ehl-i sünnete uygundur. Birinci mısra mutezileye cevap, ikinci mısra cebriyeye
cevaptır. Bir taşla iki kuş vurulmuştur. Özet olarak, iki satırla Ehl-i sünnet
itikadı bildirilmiştir.
Mutezile, (Kaderini herkes kendi belirler) der. Birinci mısra buna
cevaptır. (Allahü teâlâ dilemedikçe insan bir şey yapamaz) deniyor.
Cebriye ise, (Allah dilediğini hidayete kavuşturur,
dilediğini sapıklıkta bırakır) ayet-i kerimesini yanlış anladığı için,
(Her şeyi bize zorla yaptıran Allah’tır) der. İkinci mısrada, (Allah’ın takdiri
insanların amellerine göredir) deniyor.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kaza ve kader bilgisini, çok kimseler anlayamadığından doğru yoldan
ayrılmıştır. Bunlardan bir kısmı, insanların isteyerek yaptığı işlerinin zorla
olduğunu sanmış, çokları da, insanların her işi yaratarak yaptığını, isteyerek
yapılan işlere Allahü teâlânın karışmadığını söylemiştir. Üçüncüsü de, doğru
yoldakilerin, İslamiyet’i iyi anlayanların sözüdür ki, bunlar, Fırka-i
naciyye ismiyle müjdelenmiş olan Ehl-i sünnet vel-cemaat âlimleridir.
Bunlar, birinci ve ikinci kısımda olanlar gibi taşkınlık yapmamış, orta yolu
seçmişlerdir.
Eş’ari ve Cebriye
Sual: İmam-ı Eş’ari’nin insanın iradesiyle ilgili bildirdikleri,
Cebriye’ye yakın mıdır?
CEVAP
Yakın olanları vardır, fakat yakın olmak, Cebriye olmak demek değildir.
Cebriye bâtıl fırkadır. İmam-ı Eş’ari ise, Ehl-i sünnetin iki itikad imamından
biridir. İmam-ı Maturidi’nin bildirdiğiyle, arasında söyleyiş farkı
vardır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bir işin yapılması başkadır, iyi veya kötülüğünün yapılması başkadır. O halde,
işin iyi veya kötü olması için de, kuvvetin ayrıca tesiri lazımdır. İnsanların
kudretini Allahü teâlâ yarattığı gibi, bu kudretin tesir etmesini de Allahü
teâlâ yaratmaktadır. Bunun için, kulun kudreti de tesir eder. İmam-ı Eş’ari’nin
bildirdiklerini, Cebriye’den ayıran şey, Cebriye mezhebinde, (Bir insan bir işi
yaptı demek mecazdır. Yani o istekli işi yalnız Allahü teâlâ yapmıştır. O
insanın eliyle yapmıştır. İnsanda kudret yoktur) derler. İmam-ı Eş’ari
ise, (İşi yapan, hakikatte insandır. Ancak, insanın isteğiyle değil,
Allahü teâlânın istemesiyle yapmıştır) diyor. Ehl-i sünnetten, İmam-ı
Eş’ari’den başkaları, kulun kudreti, yaptığı istekli işe tesir eder diyor.
İmam-ı Eş’ari ise, kudreti ancak, işin yaratılmasına sebep olup, yaratılmasında
tesiri olmaz diyor ki, her ikisine göre de, işi insan yaptı demek doğru olur.
Ehl-i sünnet, Cebriye’den, böylece ayrılmış olur. Cebriye mezhebinin, insanın
istekli işlerini yaptığını kabul etmemesi, (İşi insan yaptı demek mecazdır)
demesi küfürdür. (1/289)