Başımıza kötü bir iş gelse veya biri bize hakaret etse yahut treni kaçırsak üzülmeyecek miyiz? Üzülürsek Allah'ın kaderine razı olmamış mı oluruz?
Kadere rıza göstermek
CEVAP
(Vâki olanda hayır vardır) sözü, gerekli bütün sebeplere yapıştığımız hâlde,
irade ve tercihimizin dışında, başımıza gelene, şikâyetçi olmadan sabretmek,
neticesinin hayırlı olacağını bilmek demektir. Yoksa, kendi irademizle bir
günahı işledikten sonra, (Ne yapalım, kaderim böyleymiş, vâki olanda
hayır vardır) demek yanlıştır.
İkinci bir husus, insan, bir işin sonucunun iyi mi, kötü mü olacağını bilemez.
Hayır zannettiği şey, şerle sonuçlanabilir. Şer zannettiği şey de, hayırla
neticelenebilir. Bir âyet-i kerime meali:
(Hoşlanmadığınız şey, sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze
olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.) [Bekara 216]
Müslüman, her hayrın ve şerrin Allah'tan olduğunu bilir. Her işi yaptıran
Allahü teâlâdır. O hâlde, bir Müslüman olarak, başa gelen işe rıza
göstermeliyiz. Rıza göstermesek de, o iş, yine olacaktır. O hâlde, bu işe razı
olmaktan başka çare yoktur. Olacağı kesin olan bir işe, itiraz etmek ahmaklık
olur.
Vâki olan bir işle, karşı karşıya kalanın, ne kadar zor, ne kadar acı olursa
olsun, buna rıza göstermesi, imtihanı kazanmak için sabretmesi gerekir. Bir
hadis-i şerif:
(Allahü teâlâ, sabredeni sever.) [Taberanî]
Başa gelene sabreden, büyük nimetlere kavuşur. Sabretmeyen ise felakete maruz
kalır. Çünkü Allahü teâlâ, hadis-i kudsîde buyuruyor ki:
(Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve belaya sabretmeyen, benden
başka Rab arasın!) [Taberanî]
O hâlde, kaderimize, razı olmaktan başka çare olmadığına göre, buna istemeyerek
değil, isteyerek razı olmalıyız. Kadere razı olmak çok kıymetlidir. Birkaç
hadis-i şerif:
(Kadere rıza, saadet alametidir.) [Tirmizî]
(Şunları yapmak imanı zirveye çıkarır: 1- Allah’ın hükmüne karşı sabretmek,
2- Kaza ve kadere rıza göstermek, 3- Tam tevekkül sahibi olmak, 4- Allah’a tam
teslim olmak.) [Ebu Nuaym]
(Allahü teâlâ buyurur: Kaza ve kaderime razı olan, rızkıma kanaat eden,
benim için şehvetini terk eden genç, bazı melekler gibi kıymetlidir.) [Deylemî]
(Şu 3 şeyi yapan, dünya ve âhiret hayrına kavuşur: Kazaya rıza, belaya
sabır, rahatlıkta, bollukta dua.) [Deylemî]
(Şu 3 şeyi yapan 40 evliyadan biri olur: Kazaya rıza, haram işlememeye
sabır, buğdi fillah.) [Deylemî]
(“Ya Rabbî, kaderine rıza göstermemi nasip et” diye dua et!)[Taberanî]
(Kadere rıza göstermek mutlu olmaya, rızasızlık ise mutsuzluğa
alamettir.) [Tirmizî]
(Razı olan kadere, kolay düşmez kedere) buyuruluyor. Gelen belaya
sabredenin, ya günahı affolur veya derecesi yükselir.
Cennetlik insanın nişanı şudur: O kişi, Hak teâlânın kaderine razı olur. Şakî
[kötü, cehennemlik] olmanın da nişanı şudur: O kişi, kadere razı olmaz, bir
musibet gelince, bağırıp çağırır, çok ağlar, sızlar. (İslâm Ahlakı)
İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Her gün insanın karşılaştığı her şey,
Allahü teâlânın dilemesi ve yaratmasıyla var olmaktadır. Bunun için,
iradelerimizi Onun iradesine uydurmalıyız! Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız
şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk
böyle olur. Kul isek, böyle olmalıyız! Böyle olmamak, kulluğu kabul etmemek ve
sahibine karşı gelmek olur. Allahü teâlâ, (Kaza ve kaderime razı
olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belalara sabretmeyen, benden başka Rab
arasın!) buyuruyor. (3/59)
Demek ki, kadere rıza gösteren mutlu oluyor. Karşımıza ne çıkarsa, (Kaderim
böyleymiş) diyerek itiraz etmemeli. Mesela treni kaçırsak, (Hakkımda hayırlısı
buymuş) diyerek üzülmemeli. Acele bir yere yetişmek için giderken, bir kaza
yapsak, zamanında hastaneye yetişemesek, yani bütün olumsuzluklar üst üste
gelse de, normal bir olay gibi, karşılayanın huzurlu ve mutlu olacağını dinimiz
bildiriyor.
Mutlu olmak için, gülün yanında diken var diye üzülmemeli, dikenler içinde gül
var diye sevinmeli.
Mutluluğun sırrı, sevilen şeyleri yapmakta değil, yapmaya mecbur olunan şeyleri
sevmektedir.
İnsan sevdiğini, olmasını istediği gibi değil, olduğu gibi, o hâliyle
sevmelidir. Böyle sevmezse mutlu olamaz.
Çölde yaşayan bir bedevî ve ailesinin, bir horozu, bir köpeği ve bir de merkebi
vardı. Horoz, sabahları öterek, onları namaza uyandırır. Bir gün tilki, horozu
alıp götürür. Çoluk çocuğu üzülür. Bedevî, (Hakkımızda belki bu hayırlıdır)
diyerek onları teselli eder. Bir kurt, merkebi parçalar. Bedevi, üzülen çoluk
çocuğunu yine teselli eder. Bir müddet sonra kendilerine bekçilik eden
köpekleri de ölür. Bedevî yine ailesini teselli eder. Bir sabah, ilerideki
birkaç çadırda yaşayanlar, esir alınarak götürülür. Hayvanlarının sesleri,
merkep anırması, horoz ötmesi ve köpek havlaması, çadırda yaşayanları ele
verir. Bedevînin hayvanları olmadığı için, onların varlığından haberdar
olamazlar. (İhya)
Bir arkadaş anlattı: Ortaokul son sınıfta iken, öğretmenler, (Ne yaparsan yap,
seni sınıfta bırakacağız) demişlerdi. Mecburen başka bir ilçeye gitmek zorunda
kalmıştım. Okul idaresi, arkamdan bir rapor göndermiş, (Bu, çok tehlikelidir,
ders çalışmaz, öğretmenleri döver, anarşist biridir) demiş. Müdür, oradaki
öğretmenleri topluyor. (Bu, tehlikeli biriymiş, bize zararı dokunabilir.
Sınıfta bırakmayalım, mezun edip kurtulalım) diyor. O ilçeye benimle gelen
başka bir arkadaş vardı, o ikmale kaldı, beni doğrudan geçirdiler. Hakkımda
niye böyle kötü rapor verdiler diye kızıyordum. Meğer hakkımda hayırlısı böyle
imiş...
Başka bir arkadaş anlattı: (Treni veya otobüsü kaçırıyorum, üzülüyorum. Sonra
unuttuğum bir şey kalmış, gitsem de geri dönmem gerekiyordu. Böyle çok olay başıma
geldi. Artık kaçırdığım şeye üzülmüyorum.)
Hikmet Baba isimli bir derviş, (Bunda da bir hikmet var) dermiş.
(Her şeyde hayır olur mu, hikmet olur mu?) diyen birkaç serseri, dervişin
ineğini götürüp ormanda bir ağaca bağlarlar. Akşamüstü sığırtmaç, sığır
sürüsünü köye getirir. Hikmet baba, ineğini görmeyince yine, (Bunda da bir
hayır var) diyerek, çoluk çocukla ineğini aramak üzere ormana giderler. Gece,
geç saatlere kadar ineği ararlar. Sonunda bir ağaca bağlı bulurlar. Çok
yoruldukları için, orada uyuya kalırlar. Sabah olunca köylerine gelirler. Ne
görsünler, köyde deprem olmuş, evler yıkılmış, çok kimse ölmüş. Hikmet baba
yine, (Gördünüz mü, Allahü teâlâ bizi depremden korumak için ineğimizi
bağlatmış) der.
Görüldüğü gibi, şer zannedilen şey, hayrımıza olabiliyor. Erzurumlu İbrahim
Hakkı hazretlerinin şiirini hatırlıyoruz:
Hak, şerleri hayreyler,
Zannetme ki gayreyler,
Ârif onu seyreyler,
Mevlâ görelim n’eyler,
N’eylerse, güzel eyler.
Sual: Allahü teâlâdan razı olmanın kısaca alameti, şekli
nedir, nasıldır?
Cevap: Rıza demek, Allahü teâlâdan gelen her şeye razı olmak demektir.
Allahü teâlâdan bir felaket gelse, ona da rıza gösterir. Kimseye şikâyet etmez.
Bu, her insanın yapabileceği bir iş değildir. Fakat, bunu yapabilen, büyük bir
insandır. Böyle insanlarda, Peygamberlere mahsus sabır ve tahammül var
demektir. Allahü teâlânın büyüklüğüne inandığı derecede insan, bu tahammülü ve
bu rızayı gösterebilir. Gıpta edilecek, imrenilecek bir meziyettir.