(Kâfirlerin kalblerini mühürledik, onlar göremez, işitemez ve anlayamaz) buyuruluyor. Kalbleri mühürlendiği için kâfirler iman edemez. İman etmemeleri kendi ellerinde olmadığına göre, âhirette niye cezalandırılıyorlar?
Kâfiri cezalandırmak
CEVAP
Bu soru, kaza ve kaderi bilmemekten kaynaklanıyor. Allahü teâlâ kimseye
zulmetmez, kimseyi haksız yere Cehenneme atmaz. Allahü teâlâ, ezelî ilmiyle
onların kâfir olacaklarını biliyordu. Nasıl olsa kâfir olacaklar diye, onları
dünyaya göndermeden Cehenneme atsaydı, (Bizi dünyaya getirseydin, biz
çok iyi ameller işlerdik) diyeceklerdi. Onun için, onlar dünyaya
getiriliyor, akıl veriliyor, eşit şartlarda imtihana tâbi tutuluyor. Dağda
çölde kalıp duymayanları aynı imtihana tâbi tutmuyor. İnanmayacakları ezelî
ilmiyle bildiği için, (Onlara ne söylense iman etmezler) deniyor. Allahü teâlâ,
ezelî ilmiyle biliyor ki, onlar kendi iradeleriyle küfre girecekler. Bunun
için, (Kalbleri mühürlü ve kâfir olarak ölecektir) denmiş oluyor. Cenab-ı
Hakk’ın, onların kâfir olarak öleceklerini bilmesi, kâfir olarak ölmelerini
gerektirmiyor. Kendi arzularıyla kâfir oluyorlar. Birkaç âyet meali:
(Allah onların kalblerini de, kulaklarını da mühürlemiştir. Gözlerinde de
perde vardır.) [Bekara 7]
(Onlar sağır, dilsiz ve kördür, bu hâllerinden dönüp iman etmezler.) [Bekara
18]
(Kalblerini mühürleriz de, onlar işitmezler.) [Araf
100]
(Kalbleri var, ama anlamazlar; gözleri var, ama görmezler; kulakları var,
ama işitmezler. İşte bunlar hayvan gibidir, hattâ daha da aşağıdır.) [Araf
179]
(Onları doğru yola çağırsan işitmezler. Sana bakarlar, ama görmezler.) [Araf
198]
([Müşrikler, Resulullah'a] dediler ki: Davet ettiğin şeye [İslâmiyet'e]karşı
kalplerimiz kapalı, kulaklarımızda da bir ağırlık [sağırlık]vardır.
Seninle anlaşmamıza engel bir de perde [küfür perdesi]vardır.) [Fussilet
5]
(Onların kalblerine mühür vuruldu. Bu yüzden anlamazlar.) [Tevbe
87, Münafikun 3]
Sağır, dilsiz, kör, kalbi mühürlü ifadeleri ne demektir? Kısaca açıklayalım:
Onlar, sağırdır işitmezler: Neyi işitmezler? Hakkı işitmezler.
Ezanı işitmezler, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği bilgileri işitmezler.
Âhiret için faydalı olan hiçbir şeyi işitmezler.
Dilsizdir, söylemezler: Neyi söylemezler? Kelime-i şehadeti
söylemezler, Allah'a inanmazlar. (Kâinatın bir yaratıcısı vardır) demezler. Hak
olan gerçeklerin hepsini inkâr edip söylemezler.
Kördür, görmezler: Neyi görmezler? Hak olan hiçbir şeyi göremezler.
Mesela Güneş’i göremezler. Eğer görseler, (Bu Güneş’in ısısı niye hiç bitmiyor,
niye dünyaya çok yakınlaşmıyor, niye dünyadan uzaklaşmıyor? Demek ki bir
yaratıcısı vardır) diye düşünmeleri gerekir. Sayısız hayvan çeşitlerini,
bitkileri ve göklerdeki nizamı göremedikleri gibi, kendi vücutlarındaki
harikaları da göremiyorlar. Camileri, Cennete giden yolları, Ehl-i sünnet
âlimlerini ve kitaplarını görmezler, göremezler. Bunun gibi ibret alınması
gereken varlıkları, olayları göremiyorlar.
Kalbleri mühürlüdür, anlamazlar: Kalbleri niye mühürlüdür, neleri
anlamazlar? İyiyi kötüyü, imanı küfrü, hayrı şerri, kârı zararı, faydalıyı
zararlıyı, Cenneti Cehennemi, dostu düşmanı anlamazlar. Anlama yeri olan
kalbleri kilitlidir, kapalıdır. Göz, ne kadar bakarsa baksın, kulak ne kadar
açık olursa olsun, eğer içeride bir işitme veya görme işi olmazsa, baksa da
görmez, işitse de duymaz, çünkü duyuracak olan kulak değil, Cenab-ı Hak’tır.