Dünyadaki her şey fâni...
01/06/2022 Çarşamba Köşe yazarı H.Y
Ölümden önce olan her
şeye dünya denir. Bunlardan, ölümden sonra faydası olanlar, dünyadan değil
âhiretten sayılırlar.
Dünyada olan her şey
fâni, yani geçicidir. Akıllı bir kimse, geçici olana değil, bâki, yani devamlı
olana talip olur. Ölümden önce olan her şeye dünya denir. Bunlardan, ölümden
sonra faydası olanlar, dünyadan değil âhiretten sayılırlar. Âhirete yaramayan
dünyalıklar yani haramlar, günâhlar ve mübâhların fazlası zararlıdır. Âl-i
İmrân sûresinin 133. âyetinde meâlen buyuruluyor ki: (Rabbinizden
mağfiret istemeye ve Cennete girmeye koşunuz. Bunun için çalışınız! Cennetin
büyüklüğü gökler ve yerküresi kadardır. Cennet, Allahü teâlâdan korkanlar için
hâzırlandı. Bunlar, az bulunsa da, çok bulunsa da, mallarını Allah yolunda
verirler. Öfkelerini belli etmezler. Herkesi affederler. Allahü teâlâ, ihsân
edenleri sever.)
Dünyada olanlar,
İslâmiyete uygun olarak kullanılırsa, âhirete faydalı olur ve böylece hem dünya
lezzetine, hem de âhiret nimetlerine kavuşulur. Peygamber Efendimiz, (Dünya,
geçilecek bir köprü gibidir. Bu köprüyü tâmir etmekle uğraşmayın. Hemen geçip
gidin!) buyurmuşlardır...
Kötü olan dünya,
Allahü teâlânın râzı olmadığı, âhireti yıkıcı yerlerde kullanılan şeylerdir.
Dünya sevgisi âhirete hâzırlanmaya mâni olur. Çünkü kalb, dünyalıkları
düşünmekle, Allahü teâlâyı unutur ve beden de, dünyalık olan şeyleri elde
etmeye uğraşarak ibâdet yapamaz olur. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Yalnız
dünya için çalışana, yalnız kaderinde olan kadar gelir. İşleri karışık,
üzüntüsü çok olur.) Dünyâ ile âhiret, doğu ile batı gibidir ki, birine
yaklaşan, ötekinden uzak olur. Bir kimse, ibâdetini yapmaz ve geçiminde,
kazancında Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını gözetmezse, dünyâya düşkün
olmuş olur. Allahü teâlâ herkesin kalbini bundan soğutur ve bunu kimse sevmez.
Zira Resûlullah Efendimiz, (Dünyayı terk eyle ki, Allahü teâlâ seni
sevsin. İnsanların malına göz dikme ki, herkes seni sevsin!) buyurmuşlardır.
Her Müslümanın ölmeden
yani dünyadan çıkmadan önce, kalbinden dünya sevgisini çıkarması lâzımdır.
Dünyanın nimetleri zehirli ve geçici, safâları kederli, hâlleri ise
değişicidir. Bu sebeple fânî yani geçici olanın sevgisini kalbden çıkarmalı,
bâkî yani sonsuz olana tâlip olmalıdır. Bir kimse, nefsinin arzûlarını terk
ederse, bütün kötülüklerden temizlenerek selâmete, kurtuluşa erer. Çünkü Allahü
teâlânın râzı olmadığını terk edene, Allahü teâlâ ondan daha iyisini ihsân
eder. Dünyâyı anlayan, onun sıkıntılarından üzülmez, ondan sakınır ve böylece
nefsini tanır. Nefsini tanıyan ise, Rabbini bulur, Onun rızâsına kavuşur.
Eshâb-ı kirâmdan Ebû Müveyhibe hazretleri şöyle anlatır: "Bir gün Resûlullah efendimizle Bakî Kabristânına gittik. Orada uzun müddet kaldılar ve kabristandakilerin mağfireti için dua ettiler. Sonra bana hitaben: Ey Müveyhibe! Beni dünya hazîneleri ve dünyada bâkî kalmakla, Cennet ve Allahü teâlâya kavuşmak arasında muhayyer bıraktılar) buyurdular. Ben de: “Yâ Resûlallah! Anam babam size fedâ olsun. Dünya hazînelerini ve dünyada kalmayı ve sonra Cenneti seçseniz” dedim. Cevabında: (Hayır ey Müveyhibe! Allahü teâlâya kavuşmayı ve Cenneti seçtim) buyurdular ve birkaç gün sonra da hastalandılar...