"Sen, şu üç altının hesâbını ver!.."
09/09/2021 Perşembe Köşe yazarı A.U
Hazret-i Alî (radıyallahü anh), bir
harpten zaferle döndü. Ganîmet olarak çok (mal) ve birkaç çuval (altın) ile
Resûlullah Efendimizin huzûruna geldi.
Ve arzetti ki:
"Yâ Resûlallah.
Duânızla, zafer nasip oldu.”
Sonra ganîmet
mallarıyla (altın) dolu çuvalları arz etti kendisine.
Efendimiz sevindiler.
Ona çok duâ ettiler.
Ve ganîmet taksîmine
geçildi.
Resûlullah, çuvallar
dolusu altınları gâzilere avuç avuç dağıttı.
Sıra Hazret-i Alî'ye
geldi.
Ona ise "Üç
altın" verdi.
Hazret-i Alî,
kendisine sâdece (üç altın) verilmesinin hikmetini anlayamadı.
O gece bir rüyâ gördü.
Mahşer meydanındaydı.
Ve herkesten, dünyâda
kazandığı malın hesâbı soruluyordu. Melekler, ona dediler ki:
"Sen de üç
altının hesâbını ver!"
Hazret-i Alî terledi.
Ateş bastı vücudunu.
Sıkıldı, bunaldı, o
anda uyanıp;
"Oh çok şükür
rüyâymış" dedi.
Ve sevinip koştu
Resûlullaha.
Efendimiz onu gördü.
Çok sevindi.
Ve tebessüm edip;
"Yâ Alî, üç
altının hesâbını veremedin değil mi?" buyurdu.
Alî bin Ebî Tâlip;
"Evet yâ
Resûlallah!
Senin her işin
hikmetlidir.
Canım, zâtına fedâ
olsun."
Böyle dedi.
Ve sevinçle ayrıldı huzûrundan...