Kâmil bir mümin olmak için...
09/09/2021 Perşembe Köşe yazarı V.T
Kişinin aklı,
Resûlullahı diğer bütün mahlûkâta tercih etmedikçe, îmânının kemâline itibâr
yoktur.
Selâmi Ali Efendi
Celvetiyye tarikatının Selâmiyye kolunun kurucusudur. Muğla’nın Kozkaya köyünde
doğdu. Medrese tahsilini tamamlayıp Kırkakçe Medresesi’ne müderris, sonra
İstanköy adasına müftü oldu. İstanbul’a gidip Celvetî şeyhlerinden Zâkirzâde
Abdullah Efendi’ye intisap etti. Seyrü sülûkünü tamamlayıp hilafet verildi.
1103 (m. 1691)’de vefat etti. Sohbetlerinde buyurdu ki:
İtikâd, şu şubeleri
içine alır: İlim taleb etmek, Yaradanı tanımak, O’nu noksan sıfatlardan ve
noksanlığı gerektirecek şeylerden tenzih etmek, O’nun hayât, ilim, kudret ve
vahdâniyyetini, O’ndan başkasının O’nun mahlûku olduğunu, var olmaları da son
bulmaları da ancak O’nun kaza ve kaderi ile olduğunu kabul etmek. Devamlı
ibâdet ve tâat üzere olan ve her türlü kötülüklerden arınmış olan meleklere ve
peygamberliklerini tebliğ ederken, kuvvetli hüccet ve delîllerle desteklenen
peygamberlere (aleyhisselâm) îmân etmek, onlar hakkında güzel ve doğru itikâd
sahibi olmak, âlemin sonradan yaratıldığını, Kur’ân-ı kerîmde bildirildiği
üzere, zamanı gelince yok olacağına, ikinci bir hayât olan âhirete, o zaman
rûhların cesedlere iade edileceğine, sırat köprüsüne, hesap verileceğine,
amellerin tartılacağına ve bu arada Resûlullah efendimizden tevâtüren
bildirilen diğer husûslara da inanmak. Cennet ve oradaki mükâfatlara, Cehennem
ve oradaki azap tehdidine inanmaktır.
Kişi, Resûlullah
efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) emrettiği ve yasakladığı şeylerde
dünyevî ve uhrevî fâideler bulunduğunu, hiçbir karşılık beklemeden kendisini
Cehenneme düşmekten alıykoyduğuna katî olarak inanmadıkça, îmânı kâmil bir
mümin olamaz.
Bir babanın, çocuğuna bakmak, onu besleyip büyütmekteki gayesinden birisi de, yaşlandığında kendisine bakacağını ve kendisinden sonra neslini devam ettireceğini düşünmesidir. Çocuğun babaya bakması da, babalık hakkını ödemek, oğulluk vazîfesini yerine getirmektir. Neticede her ikisinde de şahsî bir fayda ve menfaat vardır. Hâlbuki Resûlullah efendimiz, bize; anadan, babadan, oğuldan ve herkesten daha şefkatli ve daha faydalıdır. Hattâ, hakîkî kardeşin tâ kendisidir. Başkası değildir, işte bunun içindir ki akıl, Resûlullah efendimizden tarafı, O’na itaat etmeyi tercih etmektedir. Öyleyse, kişinin aklı, Resûlullahı diğer bütün mahlûkâta tercih etmedikçe, îmânının kemâline itibâr yoktur.