Evliyânın büyüklüğünü inkâr edenlerin hâli!
03/10/2024 Perşembe Köşe yazarı V.T
İnkârcıların sözleri, küçücük bir sivrisineğin, bir dağ üzerine üflemesine
benzer.
Abdülgaffâr ibn-i Nûh hazretleri büyük velîlerden ve
kelâm âlimlerindendir. 1309 (H.708) senesinde Mısır-Kâhire'de vefât etti. O
zamanda "Hafızayn" olarak bilinen Ebû Muhammed ed-Dimyâtî ile
Muhibb-üt-Taberî ve "Şeyhayn" olarak bilinen, Ebü'l-Abbâs el-Mülessem
ile Abdülazîz el-Menûfî'nin ve başka âlimlerin sohbetlerinde bulundu. Onlardan
ilim öğrendi.
Abdülgaffâr ibn-i Nûh hazretlerinin kıymetli şiirleri
ve güzel sözleri vardır. Bir defâsında buyurdu ki: "Allahü teâlânın
evliyâsının büyüklüğünü inkâr edenlerin, bu büyükler hakkında uygun olmayan,
ileri geri sözler söylemeleri, küçük bir sivrisineğin, bir dağ üzerine
üflemesine, üfürmesine benzer. Nasıl ki, o dağın o üfleme ile yerinden
ayrılması mümkün değil ise, inkârcıların sözleri sebebiyle, büyüklerde bir
değişiklik olması da böyle imkânsızdır."
Kelâm ilminin âlimlerine göre, Allahü teâlânın, (Seni
şu yerlerdeki insanlara veya bütün insanlara gönderdim), yâhut, (Benden
kullarıma bildir!) veya bunlar gibi dediği kimseye (Nebî),
yâni (Peygamber) denir. Peygamber olmak için, insanda riyâzet
ve mücâhede gibi, bazı şartların bulunması veya buna elverişli olarak doğmuş
olmak lâzım değildir. Allahü teâlâ, dilediğini seçerek, bunu ihsân eder. O, her
şeyi bilir ve en iyisini yapar. İrâde ettiğini yapar. Her şeyi yapmaya
kâdirdir. Kelâm âlimlerine göre, Peygamberin (Mucize) göstermesi
de şart değildir. Başkalarının, Onun Peygamber olduğunu anlamaları için, mucize
göstermesi şarttır dediler. Yoksa, Peygamber olması için şart değildir. Eski
Yunan felsefecilerine göre, Peygamber olmak için, üç şart lâzımdır: Gaybdan
haber vermek. Yâni geçmişte olmuş ve gelecekte olacak şeylerden kendisine
sorulanları bildirmek. Hârika işler, yâni aklın, fennin yapamayacağı şeyleri
yapmak. Üçüncüsü, meleği cisim ve şekillenmiş olarak görmek ve Allahü
teâlânın (Vahiy) ettiği sözü melekten işitmek şarttır,
dediler.
Peygamberin bütün gaybları bilmesi,
bizce de, onlarca da lâzım değildir. Bazılarını bilmek ise, yalnız Peygambere
mahsûs değildir. Riyâzet çekenlerin, yâni yalnız olarak bir odaya kapanıp,
ölmeyecek kadar az yiyip içenlerin ve şu'ûru giden bazı hastaların,
uyuyanların, bazı gaybları haber verdiklerini felsefeciler de kabûl etmektedir.
Peygamberle bunlar, bu bakımdan birbirlerine benzer.