Zekâtını veren, kurtulacaktır
09/05/2021 Pazar Köşe yazarı O.Ü
Zekâtı seve seve ve İslamiyetin emrettiği kimselere vermelidir.
Sual: Zekâtını veren kimse, sahip olduğu malın kendisine vereceği zarardan
kurtulur mu?
Cevap: İslamın beş şartından biri, malın zekâtını vermektir. Zekât vermek,
elbette lazımdır. Zekâtı seve seve ve İslamiyetin emrettiği kimselere
vermelidir. Haşr suresinin 9. âyet-i kerimesinde meâlen; (Zekatını
veren, elbette kurtulacaktır) buyuruldu.
Bütün nimetlerin, malların hakiki sahibi olan Allahü teâlâ, zenginlere
verdiği nimetlerin kırkta birini, Müslümanların fakirlerine vermelerini, buna
karşılık, çok sevap, kat kat mükafat vereceğini ve; (Zekâtı verilen
malı elbette arttırırım ve hayırlı yerlerde kullanmanızı nasip ederim.
Zekâtı verilmeyen malı, dert, bela ile istemeyerek harcattırırım, elinizden
alır, düşmanlarınıza veririm, siz de bu hâli görür, kendinizi yer, yanıp
kavrulursunuz!) buyurup da, bu kadar az bir şeyi, bir din kardeşine
vermemek, ne büyük insafsızlık ve inatcılık olur. İmâm-ı Rabbânî hazretleri
buyuruyor ki:
“Resulullah efendimize uymak şerefine kavuşmak için, dünyada olan her
şeyden yüz çevirmek lazım olmaz. Böyle yapmak çok zor olur. Eğer, farz olan
zekât verilirse, dünya mallarının hepsi terk edilmiş demek olur. Böylece insan
dünyanın zararından kurtulmuş olur. Çünkü bir malın zekâtı verilince, o mal
zarardan kurtulur. Demek ki, dünya malını zarardan korumak için ilaç, o malın
zekâtını vermektir. Malın hepsini Allah yolunda vermek, elbette daha iyi ve
faydalı ise de, zekâtını ayırıp, yerine vermek de, bu işi görmektedir.”
Altın, gümüş eşyanın, çayırda otlayan hayvanların, ticaret eşyasının
zekâtını ve topraktan alınan mahsullerin uşrunu da, muhakkak vermek lazımdır.
Zekâtı, İslamiyetin emrettiği kimselere seve seve vermelidir. Bir kimse,
helalden kazandığı hâlde, malının zekâtını vermezse, ahirette azap görmesine
sebep olur. Hadis-i şerifte; (Altına ve gümüşe köle olana lanet olsun!) buyuruldu.
Malını seven bir kimse, niçin başkalarına bırakıp gitmektedir. İnsan,
malının hepsini veremezse, hiç olmazsa kendini de, bir vâris yerine koyup,
hissesini âhiret yolunda harcamalı veya zekâtını verip azaptan
kurtulmalıdır. Abdullah-i Ensârî hazretlerinin buyuruyor ki:
“Malı seviyorsan, yerine sarf et de, sana sonsuz arkadaş olsun! Eğer sevmiyorsan, ye de, yok olsun!”