"Gök tunç olsa, yer demir kesilse de!..
11/11/2022 Cuma Köşe yazarı A.D
İsmâil adındaki salih bir
zatın üç kızı vardı. O günlerde bir çocuk daha bekliyorlardı. Nihayet
beklenen gün geldi ve hanımı nur topu gibi bir kız çocuğu daha dünyaya getirdi.
Adını Râbia yani "Dördüncü" koydular... İsmâil
Efendi çok fakir olduğundan Râbia doğduğu gece evde ihtiyaç olan şeylerden
hiçbiri yoktu. Bu duruma hanımı çok ağlayıp mahzûn oldu. Efendisine;
-Karşıdaki komşuya
gidip, bir miktar kandil yağı isteyebilir misin? dedi.
İsmâil Efendi, Allahü teâlâdan başka kimseden bir şey istememeye
söz vermişti. Bununla beraber hanımını üzmemek için komşuya gitti. Kapıya elini
sürdü ve geri gelip, hanımına "Kapı açılmadı" dedi. Kadıncağız
daha da mahzunlaştı. Gözlerinden sicim gibi yaşlar süzüldü. İsmâil Efendi
de çok üzüldü... Bir ara başını dizine dayadı ve öylece uyuyakaldı...
Rüyâsında Peygamber efendimizi gördü. Resulullah efendimiz, kendisine buyurdu
ki:
-Hiç
üzülme! Bu kızın, öyle bir hanım olacak ki, ümmetimden yetmiş bin kişiye şefâat
edecek. Yârın bir kâğıda; "Sen her gece Peygamber efendimize yüz salevât-ı
şerîfe, cuma geceleri de dört yüz salevât gönderirdin. Bu cuma gecesi
unuttun. Bunun kefareti olarak, bu yazıyı sana getiren zâta dört yüz altını
helâl parandan ver" diye yaz ve sonra o yazıyı Basra Vâlisi Îsâ Zâdân'a
ver!
İsmâil Efendi uyandığında, Peygamber efendimizi görmenin
sevinciyle ağlıyordu. Hemen kalktı, buyurulduğu gibi yaptı.
Doğruca Îsâ Zâdân'ın yanına gitti. Vâli mektubu alınca, Resûlullah
efendimizin kendisini hatırlamasının şükrü için, binlerce altını fakirlere
sadaka verdi. Râbia'nın babası İsmâil Efendiye de mektupta yazılanı ve ona
ilâve olarak pekçok altını da sadaka olarak verip, bir ihtiyâcı olursa tekrâr
gelmesini tembîh etti. Aile böylece bolluğa kavuştu ve kızlarına rahatça
bakıp onu güzel edeb ve terbiye ile yetiştirdiler... İşte bu çocuk büyüdü ve
bütün dünyanın tanıdığı hanım evliyanın büyüklerinden "Râbia-i
Adviyye" oldu.
***
Rabia-i Adviyye hazretleri, çok çile çekti ancak tevekkülü
o dereceye ulaşmıştı ki; "Gök tunç olsa, yer demir kesilse, gökten bir
damla yağmur düşmese, yerden bir bitki bitmese ve dünyadaki bütün insanlar
benim çocuğum olsa, Allahü teâlâya yemin ederim ki onlara nasıl bakacağım
düşüncesi kalbime gelmez. Çünkü, Allahü teâlâ hepsinin rızkını vereceğini
bildirmiş ve üzerine almıştır" derdi...
Kendisine "Bu yüksek derecelere ne ile kavuştun?"
dediklerinde buyurdu ki:
"Beni ilgilendirmeyen her şeyi terk ve ebedî olanın
yani Allahü teâlânın dostluğunu istemekle..."
Allahü teala şefaatine nail eylesin...