İslam güneşi doğunca...
16/06/2024 Pazar Köşe yazarı S.K
Gandhi: “Batı, korkunç bir karanlık içindeyken, Doğu'da parlayan göz kamaştırıcı İslam güneşi, azap çeken dünyaya ışık, barış ve rahatlık vermiştir.”
Mahatma Gandhi (1869-1948), Batı Hindistan’ın tanınmış
Hristiyan bir ailesindendir. Babası, Porbandar şehrinin başpapazı idi. Çok
zengindi. Hindistan’ın istiklale kavuşması için babasının ve kendi servetinin
hepsini bu uğurda harcadı. Gandhi’nin gayretleri, ülkesinin bağımsızlığa
kavuşmasıyla sonuçlandı. Hindistan, İngiliz sömürgesi olmaktan kurtuldu.
Hindular ona (Mübarek) manasına gelen "Mahatma" ismini
verdiler.
Gandhi, İslam dinini ve Kur’ân-ı kerimi dikkatle
incelemiş ve Müslümanlığa hayran olmuştu. Bu hususta şöyle demektedir:
"Müslümanlar, en azametli ve muzaffer
günlerinde bile, mutaassıp olmamıştır. İslamiyet, dünyayı yaratana ve Onun
eserine hayran olmayı emretmektedir. Batı, korkunç bir karanlık içindeyken,
Doğu'da parlayan göz kamaştırıcı İslam güneşi, azap çeken dünyaya ışık, barış
ve rahatlık vermiştir. Hindular bu dini dikkatle inceledikleri zaman, onlar da
İslamiyet’i benim gibi seveceklerdir. Ben, İslam dininin Peygamberinin ve Onun
yakınında bulunanların, nasıl yaşadıklarını bildiren kitapları okudum. Bunlar,
beni o kadar etkiledi ki, kitaplar bittiği zaman, bunlardan daha fazla
olmamasına üzüldüm. Ben şu kanaate vardım ki, İslamiyet’in süratle yayılması,
kılıç sebebiyle olmamıştır. Aksine, her şeyden önce sadeliği, mantıki olması ve
Peygamberinin büyük alçak gönüllülüğü, sözünü daima tutması, yakınlarına ve
Müslüman olan herkese karşı sonsuz sadakati sebebiyle İslam dini, birçok
insanlar tarafından seve seve kabul edilmiştir... Müslümanlık, ruhbanlığı
[evlenmeden bekâr yaşamak, dünyâdan yüz çevirip, insanlardan uzak yaşamak]
ortadan kaldırmıştır. İslamiyet, başından beri sosyal adaleti emreden bir
dindir. Hristiyanlığın birçok eksikleri olduğu için, türlü reformlar yapılmak
zorunda kalındığı hâlde, Müslümanlığın ise ilk günündeki şeklinden, hiçbir şey
değiştirilmemiştir."
Fransa’nın dünyaca tanınmış ediplerinden ve
devlet adamlarından biri olan Lamartine, (1790-1869), bütün
Avrupa’yı ve Amerika’yı dolaşmış ve bu arada, Sultan Abdülmecid Han zamanında
Türkiye’ye de gelmiştir.
Lamartine, (Histoire de Turquie=Türkiye Tarihi)
adlı eserinde diyor ki:
"Hazret-i Muhammed, ortaya iki yeni
itikad, iman koydu: Biri, (Tek ve ebedî varlık olan bir Allah’ın bulunduğu),
ikincisi ise (Putların tanrı olmadığı) idi. Birincisiyle Araplara, o zamana
kadar bilmedikleri, bir olan Allah’ı tanıtıyor, ikincisi ile de, o zamana kadar
'tanrı' zanettikleri putları onların elinden alıyordu. Kısaca, bir kılıç
darbesi ile yalancı ilahları, putları kırıp, bunun yerine onlara (Tek Allah)
inancını yerleştirdi.
Hatip, peygamber, kanun koyucu, cenkçi, insan düşüncelerini etkileyici, yeni
iman esasları koyan ve yirmi büyük dünya imparatorluğu ile bir büyük İslam
devleti kuran kişi: İşte Muhammed budur! İnsanların, büyüklüğü ölçmek için
kullandıkları bütün ölçülerle ölçülsün; acaba Ondan daha büyük bir şahıs var
mıdır? Olamaz!"