İslâmiyette felsefe yoktur
17/04/2019 Çarşamba Köşe yazarı H.Y
Ehl-i sünnet yolu, İslâmın ana
caddesidir. Hiçbir asırda değişmeden ve bozulmadan bize ulaşan hak yoldur.
Diğer bid’at fırkaları böyle değildir.
İslâmın vartalı dönemleri -2-
İslâm dininde felsefe yoktur. Felsefe,
insanlık tarihinin fikir kirliliğidir. İlahî vahyin ışığından ayrılan, sadece
akıl ile hakikati arayanların saplanıp kaldığı bir bataklıktır. İslamiyetin
iman, amel ve ahlak esasları, Ehl-i sünnet âlimleri tarafından her
asırda, aslı üzere müdafaa ve muhafaza edilerek, bugüne ulaştırılmıştır. Bugün dünyadaki
Müslümanların yarıdan çoğu, Ehl-i sünnet itikadı üzeredirler. Ehl-i
sünnet yolu, İslâmın ana caddesidir. Hiçbir asırda değişmeden ve bozulmadan
bize ulaşan hak yoldur. Diğer bid’at fırkaları böyle değildir. Bunlar, İslâmın
nakil ile gelen hak ve doğru bilgilerini terk ederek, sadece akıl ile hareket
edenlerin gittiği sapık yoldadırlar. Ehl-i bid’atın yolu, felsefe
bataklığına bulaşanların, hak yoldan ayrılanların yoludur.
Ehl-i sünnet âlimleri, kelâm/iman
bilgilerinde, Müteşâbih yani manası açıkça anlaşılamayan,
ayrıca tefsire, izaha muhtaç olan âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerin
açıklamalarında, yalnız Resûlullah Efendimizin sözlerine ve Eshâb-ı kiramın
ictihadlarına uymuşlar, eski felsefecilerin bunlara uymayan fikirlerini
reddetmişler, böylece İslâm dinini, Hristiyanlık gibi bozulmaktan
korumuşlardır.
Peygamber Efendimizin ve Eshâb-ı kiramın
yolundan ayrılanlar ise, felsefecilerin her sözlerinin doğru olacağını
zannederek, bu felsefecilere teslim olmuşlar ve böylece Mu'tezile ve
benzeri bozuk fırkalar meydana gelmiştir. Peygamber Efendimiz İslâmiyette
yetmişiki bozuk fırkanın hâsıl olacağını haber vermiştir. Yunan, Hint, Fars,
Latin felsefelerinden ilham alan, İbni Sinâ, Fârâbî, İbni Tufeyl, İbni Rüşd,
İbni Bâce gibi filozoflar zuhur ederek, bazı bilgilerde Kur'ân-ı kerimin hak
yolundan ayrılmışlardır. Abbasi halifesi Hârûnürreşîd zamanında İslâm
ilimlerine karıştırılan felsefe, Montesquieu, Spinoza gibi filozoflara
rehberlik etmiş, bunlar "Farabius" adını verdikleri Fârâbî'nin
tesiri altında kaldıklarını açıkça itiraf etmişlerdir.
Bu dönemde, Müslümanlar arasında
itikat/iman birliği sarsılmış, düşünce ve fikirlerde ayrılıklar meydana
gelmişti. Bir taraftan eski Yunan felsefesini anlatan kitapları okuyarak
yazılanları İslam inançlarına karıştıranlar, diğer taraftan Kur’ân-ı kerîmin
âyetlerinin manasını değiştirerek ve kendi bozuk düşüncelerini katarak
açıklamaya kalkışan Bâtınîler ve Mu’tezile ile
diğer fırkalar İslam itikadını bozmaya çalışıyorlardı. Bunlara karşı Ehl-i
sünnetin müdafaasını üstlenmiş olan İslam âlimlerinin başında aklî ve naklî
ilimlerde zamanın en büyük âlimi, müctehid ve asrın müceddidi olan İmam-ı
Gazâlî hazretleri geliyordu. O, bir taraftan kıymetli talebeler yetiştirdi, bir
taraftan da sapık fırkaların bozuk inançlarını çürütmek ve Müslümanların
bunlara aldanmamaları için okuyacakları kıymetli kitaplar yazdı.