"Ey Âdemoğlu! Sustuğun müddetçe selâmettesin!"
25/10/2024 Cuma Köşe yazarı V.T
"Ne kadar çok şaşılır
şu kimseye ki, âhirete inanıyor ve dünyâ için çalışıp ona koşuyor!.."
Şücâeddîn
Karamânî hazretleri Anadolu velîlerindendir. Aksaray’da doğdu. Çelebi Sultan
Mehmed Han ve İkinci Murâd Han zamanlarında yaşadı. Şeyh Hamîd-i Kayserî'nin
(Somuncu Baba'nın), sohbetinde bulunup, ondan aklî ve naklî ilimleri tahsîl
etti ve feyiz aldı. Yüksek derecelere kavuştuktan sonra, Edirne'de talebe
yetiştirmekle vazifelendirildi. Edirne'de vefât etti. Bir vaazında şöyle
buyurdu:
"Ey
insanlar! Dünyâ gündüzler ve gecelerdir. Bunlar birbirlerini tâkip eder. Eğer
gündüz yapacağın işi yapmazsan vakit geçer gece oluverir. O hâlde işlerini
sonra yaparım diyerek geriye bırakma ve sen dâimâ sâimlerle (oruçlu olup,
ibâdet edenlerle) berâber bulun."
"Müminin
sâhip olduğu şeylerin ilki ve en kıymetlisi dînidir. Malı olduğu zaman dîni
olan, malı olmadığı zaman dîni olmayan, dîni malına bağlı olan kimseler vardır.
Böyle kimseler mallarını hiç kimseye emânet edemezler. İnsanlar da onu emin bir
kimse olarak bilmezler. Böyle olanlara yazıklar olsun."
"Ey
Âdemoğlu! Sen sustuğun müddetçe selâmettesin. Konuştuğun zaman sakınmaya
(düşünüp, ölçülü ve dikkatli konuşmaya) yapış!"
"Allahü
teâlâ müminin kalbine bir kuvvet vermiştir ki, bu kuvveti âzâlarına
vermemiştir."
“Sizden
biriniz Kur'ân-ı kerîm okumayı öğrenir ve ilim tahsil eder. Bu ilimleri öğrenir
ve dünyâyı kalbine yerleştirir, dünyâya koşar. Dünyâyı (taç gibi) başına
geçirir. Bunu görenler: 'Bu kimse bizden daha âlim. Eğer dünyâyı istemekte bir
fayda görmeseydi böyle yapmazdı' derler, sonra dünyâya rağbet ederler, onu
toplamaya başlarlar. Buna sebep olan ilim sâhipleri meâlen şu âyet-i kerîmede
bildirilenlerden olurlar: (Kıyâmet günü kendi günahlarını tamâmen
yüklendikten başka, saptırdıkları insanların günâhlarından bir kısmını da
yükleneceklerdir.) [Nahl sûresi: 25]
"Her gün ömrünün bir kısmı gitmekte, sen ise buna
üzülmüyorsun. Her gün sana yetecek kadar rızık verilmekte, fakat, sen, sana
verilen şeyleri kâfi görmüyorsun ve seni azgınlaştıracak, Allahü teâlâdan
uzaklaştıracak şeyi istiyorsun. Aza kanâat etmiyor, çokla doymuyorsun. Kendine
ihsân edilen ve içinde bulunduğun nîmetlere şükretmekten âciz iken, daha
fazlasını istemek nasıl uygun olur? İsteğinin fazlalığı seni aldattı. Arzu ve
istekleri dünyâ için olan bir kimse, âhiret için nasıl çalışabilir. Hayret
edilir, ne kadar çok şaşılır şu kimseye ki, âhirete inanıyor ve dünyâ için
çalışıp ona koşuyor."