Kur’ân-ı kerîm, kıyâmete kadar bâkî kalacaktır...
20/07/2020 Pazartesi Köşe yazarı V.T
Resûlullah Efendimizin en büyük mucizesi Kur’ân-ı kerîmdir.
Ebü'l-Hasen Tâhir ibn-i Galbûn hazretleri kıraat âlimidir. 339'da (m. 950)
Halep'te doğdu. Babasıyla birlikte Mısır'a yerleşerek burada meşhur âlimlerden
kıraat tahsil etti. 399 (m. 1009)’da Kahire’de vefat etti. Buyurdu ki:
Resûlullah Efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” en büyük mucizesi
Kur’ân-ı kerîmdir. Kıyâmete kadar bâkî kalacaktır. İnsanların dilinde okunacak
ve sayfalarda yazılı duracaktır. Hattâ Kur’ân-ı kerîm bir değil binlerce
mucizedir. Onun en kısa bir sûresinde, meselâ Kevser sûresinde sayısız
mucizeler vardır. Bütün insanlar birleşseler, Arabların belîğleri bir araya
gelip yardımlaşsalar, bir âyet-i kerîmesini söylemekten âcizdirler. Kur’ân-ı
kerîm, fesâhat ve belâgatta o kadar yüksektir ki, Arab kabîlelerinin bütün
fasîhleri ve belîğleri onun benzerini söylemeye güç yetiremezler. Kur’ân-ı
kerîmin şaşırtıcı nazmı ve hayrete düşürücü üslûbu Arabların bütün üslup ve
terkiplerinden mümtâzdır. Hiçbiri ona benzemez. Arabların sözleri arasında ona
benzer bir söz ne nâzil olmadan önce, ne de nâzil olduktan sonra aslâ vâki
olmamıştır.
Resûlullah Efendimiz bir gün Kur’ân-ı kerîm okuyordu. Arabların
fasîhlerinden olan Velîd bin Mugîre işitti ve rikkate geldi. Ebû Cehil onun bu
hâlini görünce sitem etti. Bunun üzerine Velîd bin Mugîre şöyle dedi: “Vallahi
sizden hiçbiriniz Arabların sözlerini ve şiirlerini benden iyi bilmezsiniz.
Muhammed'in (aleyhisselam) okuduğu hiçbirine benzemez!”
Kur’ân-ı kerîmin îcâzından biri de nazmının şâmil olduğu haberlerdir.
Geçmiş asırlarda ve beldelerde, geçmiş ümmetlerin vakalarını ve dinlerindeki
hükümleri bildirmesidir. Ehl-i kitâbın âlimleri, ömürlerini bunları araştırmak
ve öğrenmek için harcamışlar ve tam olarak öğrenememişlerdir. Ehl-i kitâb
âlimlerinin Resûlullah Efendimize gelerek görüşüp, konuştukları malûmdur. Çok
kere ehl-i kitap âlimleri, Resûlullah Efendimize suâl sorarlardı ve suâllerini
cevaplandıran âyet-i kerîmeler nâzil olurdu. Hepsi tasdîk ederler, inkâr etmeye
mecâlleri kalmazdı.
Kur’ân-ı kerîm, gayba âit ve gelecekte olacak hâdiseleri bildirmesi bakımından da mucizedir. Bunlardan bir kısmı vâki olmuştur. Bir kısmı da şüphesiz vukû bulacaktır.