Bir millet için en büyük tehlike!..
26/12/2019 Perşembe Köşe yazarı S.A
Hristiyanlar gibi Noel kutlayan kimsenin varlığına şaşıyoruz!.. Kendi
inançlarının gerektirdiklerini bırakan bir topluluk kendisine olan güvenini
kaybeder.
Birkaç gün sonra, Milâdi takvime göre yeni bir
yıla yani 2020'ye gireceğiz... Seneler ne de çabuk
geçiyor... Kabir hayatına biraz daha yaklaştık... Yaşadığımız ve
yaşayacağımız üç hayatımız vardır: Bir dünya hayatı, iki kabir
hayatı, üç ahiret hayatı... Bu üç hayatın en kısa olanı hâlen
yaşamakta olduğumuz, daha ne kadar yaşayacağımızın belli olmadığı dünya
hayatıdır. En kıymetli olanı da budur. Çünkü üç hayatımızı buradan kazanmak
zorundayız. Bunun için geride bıraktığımız bir senenin değil her saatimizin
kıymetini bilmeli ve en iyi bir şekilde değerlendirmeliyiz...
Yeni senenin farkı sadece duvardaki takvimi değiştirmek olmamalıdır. Geride
bıraktığımız ve bir daha ele geçiremeyeceğimiz altın değerindeki bir yılımızın
muhasebesini yapmalıyız... Geçtiğimiz yılda iyi ve yararlı işler
yaptıysak onları bu yeni yılda artırmalıyız. "Nasıl daha başarılı
olabilirim, nasıl daha çok güzelliklere imza atabilirim?" düşüncesi bizde
hakim olmalıdır.
Hatalarımızı da tesbit etmeliyiz, onları bir daha hiç yapmamaya veya daha
az yapmaya şartlanmalıyız. Yeni yıl böyle kutlanır. Yoksa içki içmek, çam
devirmek, evleri "Noel Ağacı" ile süslemek
çılgınlıktan başka bir şey değildir. Her toplum, kendi dinine ve töresine göre
yaşar ve yaşamayı sever. Bunun için de Hristiyanların; kendi takvimlerine göre,
kendi mukaddes bildikleri günleri, gönüllerince değerlendirmelerini normaldir.
Biz, bir taraftan Müslüman olduğunu söyleyip, diğer taraftan Hristiyanlar gibi
Noel kutlayan kimsenin varlığına şaşıyoruz!.. Kendi inançlarının
gerektirdiklerini bırakıp, kendi örf ve âdetlerini terk eden bir topluluk
kendisine olan güvenini kaybeder. Taklidine çalıştığı insanları kutsal
kabul eder. Bu da telâfisi mümkün olmayan yaraların açılmasına sebep olur. O
millet artık yok olmuş demektir...
Bir adam çocuğuna dese ki: "Bak yavrum! Şu çocuk nasıl giyiniyorsa sen
de öyle giyin, nasıl yemek yiyorsa sen de öyle ye, o ne yapıyorsa sen de
aynısını yapmaya çalış"! Bunları duyan çocuk şöyle düşünür: Onlara
benzemez isek hiçbir değerimiz olamaz!.. Şimdi söyleyin Allah aşkına! Bu
çocukta kendine güven diye bir şey kalır mı? Dâima kendini bir "hiç" olarak
görür, taklit ettiklerini ise üstün ve kutsal kabul eder. Bunun aksini hiç
kimse iddia edemez.
"Bir madde, bir sıvının içinde erimiş ve kaybolmuşsa, meselâ: Şeker
veya tuz, suda erimiş ve yok olmuşsa, onu bazı kimyevi müdâhalelerle tekrar
çıkarmak mümkün olur. Fakat bir millet erimişse, onu, hiçbir müdâhale tekrar
ortaya çıkaramaz." Bir millet için bundan daha büyük bir
zarar, daha korkunç bir tehlike olabilir mi?..
