İyi bir insan olmak için...
05/03/2024 Salı Köşe yazarı R.A
İyi bir insan, kâmil bir Müslümân olmak için, ilk olarak,
doğru bir itikâda sâhip olmak, yanî Ehl-i Sünnet itikâdında olmak lâzım.
Umûmî olarak her insan, iyi bir insan olarak anılmak
ister... Her âile, bütün âile ferdlerinin iyi insan olmalarını
ister... Her devlet de, kendi vatandaşlarının iyi insanlar
olmalarını arzû eder. Ayrıca herkes mutlu yanî mes’ûd ve
bahtiyâr olmak ister. Peki, iyi bir insan nasıl olunur ve
nasıl mutlu olunur?
Mukaddes dînimiz İslâmiyette ana hedef: İyi ferd, iyi âile, iyi cemiyet
meydâna getirmektir. 6 Ülül-azm Peygamber, 313 Resûl ve 124.000 civârındaki
Nebînin hedefi de insân-ı kâmil meydâna getirmekti. 100’ü “Suhuf=Sahîfeler,
formalar, risâleler, küçük kitapçıklar”, 4’ü de büyük olmak üzere 104 kitâbın
ana gâyesi de bu idi.
İyi bir insan olmak için evvelâ, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına göre
yaşamak lâzım. Yanî kâmil [olgun] bir Müslümân olmak gerekir. Zâten Müslümân
kimse, iyi insan demektir. İyi bir Müslümânın ana vasıfları da,
Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde genişçe zikredilmiştir.
İyi bir insan, kâmil bir Müslümân olmak için, ilk olarak,
doğru bir itikâda sâhip olmak, yanî Ehl-i Sünnet itikâdında olmak lâzım. İkinci
olarak, fıkhî bilgilere vâkıf olup onlarla amel etmek gerekir.
Bundan dolayı, en büyük âlim ve velîlerden olan İmâm-ı Rabbânî
Ahmed Fârûkî Serhendî (kuddise sirruh) da, dört hak mezhebin fıkıh
bilgilerinde mâhir, beş tarîkatte mürşid-i kâmil ve mükemmil olan Mevlânâ
Hâlid-i Bağdâdî (kuddise sirruh) de, bu iki husûsun ehemmiyetini
vurguluyorlar.
“Âkıl ve bâliğ olan her erkek ve kadının birinci vazîfesi, Ehl-i Sünnet
âlimlerinin yazdıkları akâid bilgilerini öğrenmek ve bunlara uygun olarak
inanmaktır. Kıyâmette Cehennem azâbından kurtulmak, onların bildirdiklerine
inanmaya bağlıdır.” [İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbâniyye]
“Müslümânların birinci vazîfeleri, itikâdı düzeltip, Ehl-i Sünnet
vel-cemâat âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak inanmaktır. İkinci
olarak, fıkıh bilgilerini öğrenip, her şeyi bu bilgilere göre
yapmaktır.” [Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî, İ’tikâdnâme/el-Îmân ve’l-İslâm]
Ehl-i Sünnet; İslâm’ın ana yolu, ana caddesi olup hem Kur’ân-ı kerîmde, hem
de hadîs-i şerîflerde ve târih boyunca “sırât-ı müstakîm”, "mü’minlerin
yolu", "sevâd-ı a'zam" ve "cumhûr-ı
müslimîn" olarak anılagelmiştir.
"Ehl-i Sünnet", alelâde herhangi bir mezhebin, meşrebin,
tarîkatin, ekolün, kliğin, grubun, hizbin, cemâatin adı ve karşılığı değil,
İslâm’ın kendisi ve medeniyetimizin ana omurgasıdır.
Zâten "Ehl-i Sünnet vel-cemâat" demek Sünnete ve
Eshâb-ı kirâma sarılan insanlar demektir. Peygamber Efendimiz, "Benim
sünnetime ve benden sonra da, hidâyete erdirilmiş olan Hulefâ-i Râşidînin
sünnetine sarılınız" buyurmuştur. Ayrıca Eshâb-ı kirâmın
yolunda olmakla ilgili birçok hadîs-i şerîf vardır.
İmâm-ı Rabbanî hazretleri, bu konunun açıklaması olarak buyuruyor ki:
“Peygamber Efendimizin, kendisini söyledikten sonra, aslında Eshâb-ı kirâmı
da söylemesine lüzûm olmadığı hâlde, onları da söylemesi, (Benim yolum,
Eshâbımın gittiği yoldur. Kurtuluş yolu, yalnız Eshâbımın gittiği yoldur) demektir.
Eshâb-ı kirâmın yolunda giden, elbette Ehl-i Sünnet vel-cemâat fırkasıdır.
Cehennemden kurtulan fırka, yalnız bunlardır.” (Mektûbât-ı Rabbâniyye,
I, 80)