İnsan kadar isyankâr bir mahlûk yoktur!..
21/11/2019 Perşembe Köşe yazarı V.T
Sırrîyi Sekatî buyurdu ki: "Mahlûkât içerisinde en âciz ve zayıf olan
mahlûk, insandır..."
Halîl bin Aybek hazretleri fıkıh, nahiv ve tarih âlimidir. Türkmen
asıllıdır. 696 (m. 1296)’da Filistin’de bulunan Safd beldesinde doğdu. 764 (m.
1362)’de vefât etti. Âlimlerin hâl tercümelerini ihtivâ eden “El-Vâfi
bil-vefeyât” isimli eseriyle meşhûr oldu. Bu eserinden bir menkıbe:
Sırrî-yi Sekatî bir gün vaaz veriyordu. Sultânın adamlarından birisi,
merâsim ile oradan geçerken; "Şuraya bir uğrayalım" deyip içeri
girdi. O sırada Sırrîyi Sekatî; "Mahlûkât içerisinde en âciz ve zayıf olan
mahlûk, insandır. Bununla berâber, bu kadar mahlûk arasında, Allahü teâlânın
emirlerine insan kadar isyân edip yüz çeviren mahlûk da yoktur. Eğer insan iyi
olursa, melekler ona gıpta eder imrenirler. Eğer kötü olursa, şeytanın bile
kendisinden nefret edip, kaçtığı, şerli bir kimse olur. Ne kadar hayret edilir
ki, bu kadar zayıf ve âciz olan insanoğlu, kendisine her nîmeti veren, her an
varlıkta durduran, yaşatan, kudret ve azamet sâhibi olan Allahü teâlâya karşı
gelmekte ve isyân etmektedir..." diye anlatıyordu. Sultânın yakınlarından
olan bu kişi, bu hikmet dolu sözlerin tesiri ile, ağlaya ağlaya kendinden
geçti. Bir zaman sonra kalkıp evine gitti. Hiç konuşmuyor, bir şey yiyip
içmiyor, hep ağlıyordu. Sabah olunca, yürüyerek, Sırrî'yi Sekatî'nin sohbet
ettiği yere gelip, anlatılanları dikkatle dinledi. Üçüncü gün yine geldi.
Sohbet bittikten sonra; "Efendim! Sizin söyledikleriniz bana çok tesir
etti. Kabul ederseniz, sizin talebelerinizden olmayı arzu ediyorum" dedi.
Kabul edildi. Ahmed ismindeki bu talebe, az zamanda çok yüksek derecelere kavuştu... Bir
gün hocası Sırrî-yi Sekatî'nin huzûruna çıkıp; "Ey şefkatli ve merhametli
efendim! Beni günah karanlıklarından kurtarıp, huzûr ve saâdete kavuşturdunuz.
Bunun için Allahü teâlâ size bol bol mükâfâtlar ve hayırlı karşılıklar ihsân
buyursun" dedi. Kısa zaman sonra Sırrî-yi Sekatî hazretlerine biri gelip,
"Efendim, beni talebeniz Ahmed gönderdi. Rahatsız olduğunu size bildirmemi
söyledi" dedi. O da gelen kimse ile talebesi Ahmed'in bulunduğu yere
gitti. Şehrin dışında, sahrada çukur bir yerde yattığını ve ölmek üzere
olduğunu gördüler. Bu sâdık talebesinin başını kaldırıp dizine koydu. Yüzünün
tozlarını sildi. Ahmed gözünü açıp hocasını görünce çok sevindi. Huzûr
içerisinde rûhunu teslim etti.