"Oğlum meleklerle konuşurdu!.."
02/12/2019 Pazartesi Köşe yazarı A.U
Hindistan evliyâsından Alâüddîn-i Sabîr hazretlerinin
kalbi, “Allah aşkı” ile yanıyor, ne duâ etse kabul oluyor, kuşlar, hayvanlar
hizmetine koşuyorlardı.
Henüz anne karnında idi.
Ve garip hâlleri görülürdü.
Nitekim annesi;
“Ona hâmileyken her gün evimize semâdan (Nûr) iner, oğlum meleklerle konuşurdu” demiştir.
Derken doğum vakti geldi.
Ebenin eli ona dokundu.
Kadın, titremeye başladı.
“Neler oluyor?” derken,
Alâüddinin annesi ona;
“Korkma, abdestin yoksa, ondan olmuş olabilir” dedi.
Ve ferahlattı onu.
Gerçekten abdesti yokmuş.
O dünyâya geldi.
Hirat şehrine mis gibi bir “koku" yayıldı.
Annesinin sütünü bâzen emerdi.
Bâzen de almaz, oruç tutardı.
Büyüdükten sonra da yemezdi.
Konuşmaya başlayınca, ilk “Lâ mevcûde illallah” dedi.
Yedi yaşına girdi.
Her gün oruç tutardı.
Dört beş günde, bir lokma ekmek yer, o yaşta teheccüde kalkar, uzun uzun
namaz kılardı.
Annesi çok ısrâr etse de, karyolada yatmazdı hiç.
Yerde yatardı.
Annesi bir gün;
“Evlâdım! Sen henüz çocuksun, niçin bu kadar çok riyâzet yapıyorsun?” dedi.
O, annesine bakıp;
“Anneciğim! Bu, elimde değil, ben, Rabbimin muhabbetinde yanmak, kavrulmak
istiyorum. Bana, böyle yaşamak daha tatlı geliyor” dedi...