"Yemek pişmedi mi anne?"
04/12/2019 Çarşamba Köşe yazarı A.U
Alâüddîn-i Sabîr hazretlerinin babası vefât edince, maddî sıkıntıya düştüler.
Annesi, kimseye belli etmedi bu sıkıntılarını.
Alâaddîn sâdece (Su) içer, üç günde, bir lokma (Ekmek) yerdi. Bir gün
açlıktan bunaldı.
Ve annesinden yiyecek bir şey istedi.
Evdeyse yemek yoktu.
Pişecek şey de yoktu.
Kadıncağız, tencereyi (Su) ile doldurup koydu ateşe.
Yemek pişirir gibi göründü.
Alâaddîn akşama doğru seslendi:
“Anne! Yemek hâlâ pişmedi mi?”
“Hayır oğlum, pişmedi.”
O ise çok acıkmıştı.
Tencerenin kapağını açtı.
“Anneciğiiim, pilâv pişmiş!” diye bağırdı sevinçle.
O da koştu hemen.
Gördü ki pilâv pişmiş.
Çok hayret edip, anladı oğlunun kerâmeti olduğunu!
Kendi kendine;
"Bunu âbime götüreyim. Onun yanında yetişsin" dedi.
Âbim dediği, Ferîdüddîn Genc-i Şeker hazretleriydi.
O, Alâaddîn'i görünce;
“Ablacığım, bunun yetişmesi için üç sene kâfidir” dedi.
O da çok sevindi.
Ve ona arz etti ki:
“Âbiciğim, Alâaddîn'e dikkat edin. Yoksa yemek yemeyi unutup açlıktan
ölebilir, diye korkuyorum!”
Âbisi tebessüm edip;
“Korkma, ben onu mutfak işine veririm!” buyurdu.
Ama o, yemezdi yine.
Dayısının yanında üç yıl kaldı.
Ve (mutlak icâzet) aldı...