"Varalım, hatırını soralım"
22/11/2019 Cuma Köşe yazarı A.U
Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh), İslâma geldiği vakitte Hak teâlâ
aşkına ve Habîbullah aşkına fakîrlere “seksen bin altın” sadaka verdi.
Kırk bin altın gizlice.
Kırk bin de âşikâr.
O hâle geldi ki, giyecek elbisesi kalmadı!
Eski ve siyah kıldan bir (Abâ) buldu.
Onu üzerine giydi.
Derken sabah oldu.
Ve namaz için mescide gidemedi.
Efendimiz, sabah namâzını kıldıktan sonra mübârek yüzünü Eshâba döndürdü.
Ve onlara;
"Ebû Bekr-i Sıddîk mescide gelemedi. Acabâ mübârek hatır-ı şerîfi
nasıldır? Varalım hatırını soralım" buyurdu.
O anda Hazret-i Cibrîl geldi.
Üzerinde bir (Abâ) vardı.
Siyah kıldan bir (Hırka)
Çok da eskimişti.
Resûlullah onu bu hâlde gördü.
Hâliyle çok şaşırdı!
Zîrâ hiç onu böyle görmemişti.
Kendisine;
"Yâ kardeşim Cebrâil, bu kıyâfet nedir?" diye sordu.
O arz etti ki:
"Yâ Resûlallah! Mâlumunuz olsun ki, yedi kat gökte; Arş’ta ve Kürsî’de
olan bütün melekler, şu anda bu kıyâfettedirler" dedi.
Sordular ki:
"Sebep nedir?"
O da şöyle arz etti:
"Yâ Resûlallah! Ebû Bekir, Allahü teâlânın aşkına ve senin dînin
uğruna seksen bin altın sadaka verdi; kırk bin altın gizli ve kırk bini de
açıktan..." (Devâmı yarın)