Dinimizde beş türlü kul hakkı vardır...
06/05/2023 Cumartesi Köşe yazarı V.T
Şihâbüddîn Gamrî Şâfiî mezhebi âlimlerinden ve büyük
velîlerdendir. Mısır'da Kâhire ile Dimyât arasında bulunan Mahalle beldesinde
doğdu. Mekke-i mükerremede Ebü'l-Feth el-Merâgî gibi âlimlerin sohbetlerinde
bulundu. 1499 (H.905) senesinde Kâhire'de vefât etti. Yazmış olduğu kıymetli
eserlerden “Resâil-ül-Gamriyye” isimli kitabında şöyle nakleder:
Kul hakkı beş türlüdür: Mâlî, nefsî, ırzî, mahremî ve dînî.
Sirkat, gasp, aldatmak ile ve yalan söylemekle mâl satmak, kalp para vermek,
başkasının mâlına ziyân vermek, yalancı şâhitlikle veya zâlime haber vermekle
veya rüşvet vermekle, mâlına zarar vermek, mâlî olan kul haklarıdır. Bir kuruş,
bir habbe mâl için tevbe etmek ve sahibi ile helâlleşmek lâzımdır. Mâlî haklar
için, çocukların da helâlleşmesi, ödemeleri lâzımdır. Dünyada helâlleşmezse,
âhırette sevapları ona verilerek helâlleştirilecektir. Mâl sahibi ölmüş ise,
vârisine ödenir. Vârisi yoksa veya mâl sahibi bilinmiyorsa, fakire hediye
olarak verilip, sevabı sahibine gönderilir. Kendi sâlih akrabâsına, fakir olan
analarına, babalarına, çocuklarına hediye olarak vermesi de, câiz olur. Fakire,
hediye diyerek verilen şey, sadaka olur. Sadaka sevabı hâsıl olur. Bunları
yapmak imkânını bulamazsa, mâl sahibinin ve kendisinin affolunmaları için duâ
eder. Kâfirin hakkı için de, onunla helâlleşmek lâzımdır. Gönlü alınmazsa,
âhırette affolunması, çok güç olacaktır.
Nefsî, yâni hayatî günah, adam öldürmek, bir uzvunu telef
etmektir. Önce tevbe etmek, sonra kendini onun velîsine teslim etmek lâzımdır.
Velîsi isterse affeder. İsterse mâl karşılığı sulh yapar. İsterse, mahkemeye
verip, hâkimden cezâlandırılmasını ister. Kendisinin karşılık yapması, câiz
değildir.
Irza dokunan kul hakkı, gıybet, iftirâ, alay, sövmek gibi
şeylerdir. Tövbe etmek ve helâlleşmek lâzımdır. Bunlarda vârisle helâlleşmek
olmaz.
Mahremî olan hak, başkasının zevcesine, çocuğuna, hıyânet etmektir.
Tövbe ve istigfâr eder. Fitne çıkmak ihtimali yoksa, sahibi ile helâlleşir.
İhtimâli varsa helâlleşmek yerine, ona duâ eder ve onun için sadaka verir.
Dînî hak, akrabâsına ve emri altında olanlara din bilgisi vermeyi terk etmektir. Bunların ve bütün insanların din bilgisi öğrenmelerine ve ibâdet yapmalarına mâni olmaktır ve başkasına kâfir, fâsık demektir. Helâlleşirken günahı bildirmeyip, "bendeki haklarını affet" demek, câizdir.