Zekâtını veren, kurtulacaktır
08/05/2022 Pazar Köşe yazarı O.Ü
Zekâtı seve seve ve
İslamiyetin emrettiği kimselere vermelidir.
Sual: Zekâtını veren
kimse, sahip olduğu malın kendisine vereceği zarardan kurtulur mu?
Cevap: İslamın beş
şartından biri, malın zekâtını vermektir. Zekât vermek, elbette lazımdır.
Zekâtı seve seve ve İslamiyetin emrettiği kimselere vermelidir. Haşr suresinin
9. âyet-i kerimesinde meâlen; (Zekâtını veren, elbette
kurtulacaktır) buyuruldu.
Bütün nimetlerin,
malların hakiki sahibi olan Allahü teâlâ, zenginlere verdiği nimetlerin kırkta
birini, Müslümanların fakirlerine vermelerini, buna karşılık, çok sevap, kat
kat mükâfat vereceğini ve; (Zekâtı verilen malı elbette arttırırım ve
hayırlı yerlerde kullanmanızı nasib ederim. Zekâtı verilmeyen malı, dert, bela
ile istemeyerek harcettiririm, elinizden alır, düşmanlarınıza veririm, siz de
bu hâli görür, kendinizi yer, yanıp kavrulursunuz!) buyurup da, bu
kadar az bir şeyi, bir din kardeşine vermemek, ne büyük insafsızlık ve
inatçılık olur! İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Resulullah efendimize
uymak şerefine kavuşmak için, dünyada olan her şeyden yüz çevirmek lazım olmaz.
Böyle yapmak çok zor olur. Eğer, farz olan zekât verilirse, dünya mallarının
hepsi terk edilmiş demek olur. Böylece insan dünyanın zararından kurtulmuş
olur. Çünkü bir malın zekâtı verilince, o mal zarardan kurtulur. Demek ki,
dünya malını zarardan korumak için ilaç, o malın zekâtını vermektir. Malın
hepsini Allah yolunda vermek, elbette daha iyi ve faydalı ise de, zekâtını
ayırıp, yerine vermek de, bu işi görmektedir.”
Altın, gümüş eşyanın,
çayırda otlayan hayvanların, ticaret eşyasının zekâtını ve topraktan alınan
mahsullerin uşrunu da, muhakkak vermek lazımdır. Zekâtı, İslamiyetin emrettiği
kimselere seve seve vermelidir. Bir kimse, helalden kazandığı hâlde,
malının zekâtını vermezse, ahirette azap görmesine sebep olur. Hadis-i şerifte; (Altına
ve gümüşe köle olana lanet olsun!) buyuruldu.
Malını seven bir
kimse, niçin başkalarına bırakıp gitmektedir. İnsan, malının hepsini veremezse,
hiç olmazsa kendini de, bir vâris yerine koyup, hissesini âhiret yolunda
harcamalı veya zekâtını verip azaptan kurtulmalıdır. Abdullah-i Ensârî
hazretleri buyuruyor ki:
“Malı seviyorsan, yerine sarf et de, sana sonsuz arkadaş olsun! Eğer sevmiyorsan, ye de, yok olsun!”