"Efendine söyle, kulluğun edebine riâyet etsin!.."
25/09/2021 Cumartesi Köşe yazarı A.D
Zengin bir âileye
mensup olan Bişr adındaki genç refah içinde yaşıyordu... Kapısına gelen
bir zat ona "kul" olduğunu hatırlattı...
Dokuzuncu asırda
Horasan'ın Merv şehrinin reislerinden birinin Bişr adında bir oğlu vardı.
İtibârlı bir âileye mensup olduğundan refâh içinde yaşıyordu...
Oyun ve eğlence
âlemlerine daldığı gençlik yıllarında, bir gün kapısı çalındı.
Hizmetçi kapıyı açtığında bir adam;
-Efendine söyle!
Kulluğun edebine riâyet etsin, dedi ve çekip gitti...
Hizmetçi,
duyduklarını kendisine anlattı. Bişr, yalın ayak adamın peşinden koştu.
Ona yetişerek söylediklerini tekrarlattı. O kimsenin sözlerinden çok etkilendi
ve tövbe etti. Ancak bir müddet sonra, kötü arkadaşların tesiriyle eski
hayâtına tekrar döndü...
***
Bişr, bir gün eğlence
âlemlerinden sonra sarhoş ve bitkin olarak evine dönerken, yolda üstünde "Besmele" yazılı
bir kâğıt buldu. İçi sızlayıp yerden aldı. Öpüp, çamurlarını temizledikten
sonra, güzel kokular sürüp, evinin duvarına astı. O gece âlim ve velî bir zâta,
rüyâda;
"Git Bişr'e
söyle! İsmimi temizlediği gibi onu temizlerim. İsmimi büyük
tuttuğu gibi, onu büyültürüm. İsmimi güzel kokulu yaptığı gibi, onu
güzel ederim. İsmini dünyâda ve âhirette temiz ve güzel eylerim" dendi.
O zât sabah Bişr'i
arayıp meyhânede buldu. Dışarı çağırdı ve ona;
-Sana Allahü teâlâdan
haber vereceğim, dedi. Bişr, ağlamaya başladı ve;
-Bana kızıyor mu,
şiddetli azap mı yapacak? dedi... Rüyâyı dinleyince arkadaşlarına;
-Ey arkadaşlarım! Beni
çağırdılar, bundan sonra bir daha beni buralarda göremeyeceksiniz, dedi. O zâtın
yanında hemen tövbe etti...
O anda Bişr'in ayağında
ayakkabı bulunmadığı için, hiç ayakkabı giymedi. Sebebini soranlara,
"Allahü teâlâya tövbe ettiğim zaman yalın ayaktım. O zaman giymediğim
ayakkabıyı şimdi giymeye hayâ ederim. Allahü teâlâ Bekara sûresi yirmi ikinci
âyetinde meâlen; (Biz yeryüzünü sizin için tefriş ettik, döşedik) buyuruyor.
Pâdişâhların mefrûşâtı üzerinde ayakkabı ile yürümek edebe uymaz. Ayağım ile
yer arasında bir vâsıta olduğu hâlde onun sergisine basmayı câiz
görmüyorum" derdi... O günden sonra kendisine "yalın
ayak" mânâsında "Hâfî" lakabı verildi.
Öyle büyük bir zat oldu ki; ona artık "Bişr-i
Hâfî hazretleri" diyorlardı...
***
Bişr-i Hâfi hazretleri
bir gün buyurdu ki:
"Rüyamda Resulullahı gördüm, bana (Allahü teâlânın seni neden
üstün kıldığını biliyor musun?) buyurdu. Ben hayır deyince, (Sünnetime
tâbi olman, salihlere hizmet etmen, din kardeşlerine nasihat etmen, Ehl-i
beytimi ve Eshabımı sevmen sebebiyle bu dereceye kavuştun) buyurdu...