Dünyada ve âhirette rahat etmek için -1-
08/07/2019 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Dünyâda ve âhırette rahata kavuşmak için, Müslümân olmak
lâzımdır. Müslümân olmak için de, hiçbir formaliteye, imâma, müftîye
gitmeye lüzum yoktur.
Dünyâda iyi ve faydalı şeyler; kötü ve zararlı şeylerle karışık şekilde
bulunmaktadır. Saâdete, rahat ve huzûra kavuşmak için, hep iyi, faydalı şeyleri
yapmak lâzımdır. Allahü teâlâ çok merhametli olduğu için, iyi şeyleri
kötülerden ayıran bir kuvvet yaratmıştır. Bu kuvvete “Akıl” denmektedir.
Akl-ı selîm (temiz ve sağlam olan akıl), bu işini çok iyi yapar, hiç yanılmaz.
Günâh işlemek, nefse uymak, aklı ve kalbi hasta yapar; bu durumda akıl, iyiyi
kötüden ayıramaz.
Allahü teâlâ merhamet ederek, bu işi kendisi yapmış; iyi işleri,
Peygamberleri vâsıtası ile bildirmiş ve bunları yapmayı emretmiştir. Zararlı
şeyleri de bildirip, bunları yapmayı yasak etmiştir. Bu emir ve yasaklara “Dîn” denilir.
Son Peygamber Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği dîne, “İslâmiyyet” denir.
Bugün, yeryüzünde, değiştirilmemiş, bozulmamış, Allahü teâlânın râzı olduğu
tek hak dîn vardır; o da, İslâmiyyettir. [Âl-i İmrân, 19 ve 85; Mâide, 3] Dünyâda
ve âhırette rahata kavuşmak için, İslâmiyyete uymak, yani Müslümân olmak
lâzımdır.
Müslümân olmak için de, hiçbir formaliteye, imâma, müftîye gitmeye lüzum
yoktur. Önce kalb ile îmân etmeli; sonra da, İslâmiyyetin emir ve yasaklarını
öğrenmeli ve yapmalıdır.
Îmân etmek için, Kelime-i şehâdet söylemek, manasını bilmek ve kalben
tasdik etmek lâzımdır. Bu kelimenin manasına doğru inanmak için de, Ehl-i
Sünnet âlimlerinin yazdıkları kitaplarında bildirdikleri gibi inanmalıdır.
Büyük ulemâ ve evliyâdan Muhammed Ma’sûm hazretleri, Mektûbât-ı
Ma’sûmiyye’sinde buyuruyor ki: “Îmân, kelime-i tevhîdin ‘Lâ ilâhe
illallah ve Muhammedün Resûlullah’ şeklindeki iki kısmına birlikte
inanmaktır.” [c. III 16. Mektûb]
Müslüman olmak için, Muhammed aleyhisselâmın Peygamber olduğuna da inanmak
lâzımdır. Yani Muhammed aleyhisselâm, Allah’ın Peygamberidir. Allahü
teâlâ, Cebrâîl ismindeki melek ile, kendisine “Kur’an-ı
kerîm”i göndermiştir...
Son Nebî ve son Resûl olan Muhammed aleyhisselâm, Kur’ân-ı kerîmi tefsîr
etmiştir yani açıklamıştır. Bu açıklamalara, “Hadîs-i şerîf” denir...
Îmân ve İslâm demek, “Kur'ân-ı kerîm” ve “Hadîs-i şerîf”lere inanmak
demektir. Onun bildirdiklerine inanmayan, Allah kelâmına da inanmamış olur.
Hâtemü’l-Enbiyâ ve’r-Rusül olan Muhammed aleyhisselâm, Allahü teâlânın,
kendisine bildirdiklerini Eshâbına bildirdi. Onlar da, talebelerine
bildirdiler. Bunlar da, kitaplarına yazdılar. Bu kitapları yazan âlimlere,
“Ehl-i sünnet âlimleri” denir. Ehl-i sünnet kitâblarına inanan, Allah
kelâmına inanmış olur; Müslümân olur.