"Ne emredersen yapayım!"
08/09/2019 Pazar Köşe yazarı A.U
Evliyânın büyüklerinden, Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin
torunlarından Cezîrî hazretleri vardı.
Bir gün Kahire'ye geldi.
Orada birini gördü.
İbn-ül Enbâbî’yi.
Bu kişi, evliyâ zâtlardan İsmâil Enbâbî hazretlerinin
torunuydu. Cezîrî hazretleri, işte bu İbn-ül-Enbâbî'ye uğradı.
Ancak o, üzdü bu zâtı.
O da, kendisine yapılan bu “çirkin” muâmeleyi, dedesine kalben arz etti.
Dedesi, Gavs-ı âzam Abdülkâdir-i Geylânî hazretleriydi.
Hâlini Ona şikâyet etti.
Ve kederli olarak yattı.
O gece kapısı çalındı.
Kalkıp baktığında şaşırdı.
Gelen, İbn-ül-Enbâbî idi.
Pişmân bir vaziyetteydi.
Kendisinden özür dileyip;
"Ne olur beni affet. Ne emredersen yapayım" dedi.
Ve şöyle anlattı:
Rüyâmda senin ceddin Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerini ve benim ceddim
İsmâil Enbâbî hazretlerini gördüm.
İkisi de “kızgın” idi!
Bana kırgındılar.
Ama haklıydılar.
Ben haksızdım.
Çünkü seni, sebepsiz yere üzmüş ve kırmıştım.
Ceddin Abdülkâdir Geylânî hazretleri, bana; “Eğer deden İsmâil
Enbâbî şefâat etmeseydi, ağır bir cezâya çarpılacaktın” dedi.
Sıra dedemdeydi.
O da bana baktı ve;
“Haydi kalk oğlum! Yastığının altındaki o koca yılanı öldür!” dedi.
Tam o anda uyandım!
Yastığı kaldırınca korktum.
Zîra çok iri bir “yılan” vardı.
Hemen onu öldürdüm.
Ve acele sana geldim...